16. Bölüm
Avril yatağın başlığına yaslanıp beni kolunun altına alarak, "acıktın mı?" diye sordu. Acıkmışlık hissi hissetmiyordum. Yani aslında çok az. Of, bilmiyorum. Düşünceler boğazımı kilitlediği için aç olup olmadığımı hissedemiyorum. Belki de hiç acıkmıyorum. Periler acıkmaz.
Avril, koluma hafif bir baskı uygulayınca cevap verdim. "Hayır. Ya sen?" O elbette ki acıkmıştı. Avril Evans daima aç bir insandı.
Tüm insanlar daima açtır. Her adımda, her histe insan türleri daima açtır.
"Ee... evet" dediğinde telefonu çaldı. Telefonunu cebinden çıkarıp arayanın kim olduğuna baktı. Lorin. Açar açmaz, "yemeğe gelmiyoruz" dedi ve Lorin'in cevap vermesini beklemeden telefonu kapattı.
Telefonu cebine koyunca bir duraksayıp sordum. "Neden yemeğe gitmiyoruz? Sen acıkmamış mıydın?"
Kolunu kolumdan çekip ıslak saçlarını bağlarken, "yemeği odaya söyleyeceğim" dedi.
Başımı biraz kaldırıp sordum. "Neden yalnız yiyoruz?"
Ellerini havaya savurarak, "Joseph'in boktan kafasında hayali senaryolar üretip, seni izleyerek yemek yemesine dayanamam. Bu yüzden de odada yiyeceğiz... eğer bir itirazın varsa sen git... yani gidebilirsin" dedi ve sonra içinden sanki, "gitme" der gibi bana bakakaldı.
Bana yalvaran yüz ifadesine bakıp, "gitmezsen gitmem" diyerek göğsüne yattım. Dünyada kalan son yirmi günüm vardı ve bu günlerimin tek bir saniyesini bile Avrilsiz geçirmeye niyetim yoktu. Sayılar canımı acıtıyor. Sayılar çok acımasız. Zaman çok acımasız. Farklı yaşamlar olmamalıydı. Tek bir yaşam olmalıydı. Bir tek Avril'in var olduğu yaşam olmalıydı.
Saçımı okşayıp öptü. Şifonyerden odanın telefonunu alıp, "hımmm... ne yiyelim?" diye sordu.
Yemeklere ilgim olmadığından dolayı adlarını bilmediğim için, "aç değilim pek... ama sen ne yersen ben de aynısını yiyebilirim" dedim.
Espritüel bir tavırla, "Ben... sanırım pizza aşerdim. Pizza yapmalarını rica edeceğim" dedi. Avril'in pizza aşermesini oldukça sık duyuyordum. Sevgili olmadığımız zamanlarda arada sırada, "pizza aşerdim" derdi. Bazen tadının nasıl olduğunu bile merak ediyordum. Sırf aşırı derecede dile getirdiği için.
Başımı sallayıp gülerek, "ah, şu pizza aşermelerin..." dedim ve gülmemin yerini sırıtmaya bırakarak ekledim. "İstet bakalım. Daha önce hiç pizza yemedim... ilk defa senin için yiyeceğim."
Sözlerimi bitirdiğimde baş parmağıyla dudaklarımı okşayarak, "ilklerinin benimle olması güzel" deyip bir numara tuşladı ve oda numarasını söyleyip pizza yapmalarını rica etti. Son sözcüğünü bastırarak söylemişti. Güzel. Her şey sen olduğun için güzel.
Telefonu şifonyerdeki yerine koyup beni bırakmayarak yatağa uzandı. Kendini yan çevirip bir eliyle sırtımı okşadı. Sarhoş edici sessizlikte yüzümün her detayını inceliyordu. Elini yavaşça aşağıya kaydırdı. Kalçama ulaşınca ufak ufak mıncıkladı. Mıncıklamasındaki zevkini aldıktan sonra gözleri vücudumun alt tarafına kayınca ne yapmak istediğini anladım. Kendimi biraz düzeltip şortumu çıkardım. Nereye attığımı bilmeyerek bir yere fırlattım.
Dudaklarını bir ısırıp bir yalarken, elini tekrardan kalçama götürüp avuçladı. "Sana doyamıyorum" diyerek diğerine avuçladı. Avuçlaması bile galiba beni boşaltıyordu.
Elimi kazağında şekiller çizerek dikleşmiş aletine götürdüm. İşaret parmağımı kotunun kalkmış kısmına dokundurarak, "aşk... doymamaktır" dedim. Yavaşça söylediğim sözlerimin ardından kotunun düğmesini açıp ardından da zincirini aşağıya çektim. Elimi içine sokabileceğim kadar açtıktan sonra yuvama yerleştim. Avcuma aldığım an bir, "ah... Morgan" iniltisi duydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morgan Clark
RomanceYirmi bir Mart gününde hücreye hapsedildim. Kilit vurulurken bir ses fısıldandı. "Ölümün hücreden çıkacağın gün." Artık tek başımaydım. Çaresizdim. Karanlık duvarlar ürkütüyordu.. Sessizlik her saniyeye yayılırken, dünya beni çağırıyordu. Lanetl...