Bölüm 3

871 338 142
                                    


 3. Bölüm

Sessizliğin karanlığına bürünmüş evimdeyim. Lanetli kan ışığının, karanlığımı delip geçemeyeceği evimdeyim. Öyle bir tuhaf sessizlik ki bu, bir fısıltı bile yok. Bazen yaşamıma son verildiğini düşünüyorum. Belki de farkında olmadan yok olmuşumdur. Yok oluyorumdur. Yok olmuşluğa terk edilen bir yaşamda ben de yok olmaya sürükleniyor olabilirim.

Bir çemberin içindeyim. Etrafı kutsal zırhın işaretleriyle dolu bir çemberin içindeyim. Burada sadece ben varım.

Adımlarımla gittiğim her yer sessizleşiyor. O an çemberimdeki yaşam lanetinin yayıldığını hissediyorum. Gözlerim nereye baksa oraya ölüm kokusu yayılıyor. Başka bir yaşamda var olamayacak olan ölüm kokusu yayılıyor. Çürük bir yaşama kalıp tutmuş bedenimin, ruhumu kestiğini hissediyorum. Bu çok acımasızca. Bu çok, çok, çok, çok acımasızca. Düşüncelerim aklımdan kaçmak istiyor. Ruhum bu bedenden kaçmanın yollarını arıyor. Hiç kimse bende kalmak istemiyor. Ben de kalmak istemiyorum.

Sabahın ilk saatlerinde uyandım. Okula daha yaklaşık üç saat vardı. Geceki huzursuzluk hala üzerimdeydi. Kendi kendime, "ayılman için bir kahve sana yardımcı olabilir" diyerek mutfağa gittim. Mutfağa girdiğimde tezgahın üzerinde duran boş kahve kutusuna bakınca bitmiş olduğunu unuttuğum için kendime sinirlendim.

Sinir bozucu merdivenlerden odama çıkıp dolabımdan elime gelen ilk kıyafeti seçtim. Dizimin biraz üstünde biten, düşük omuzlu siyah bol bir kazaktı. Kıyafetlerimi hep annem almıştı ama renk tercihini bana bırakmıştı. Annemle babamın gidişlerini düşünüp, çığlıklarımı savurmadan kazağı kafamdan geçirdim. Bugün bacaklarımı saklayan kotumu giymemeyi tercih edip, dolabımın alt çekmecesinden siyah kısa kot bir şort çıkarıp giydim. Şortu giyerken dolabın içinde annemin bayılarak aldığı kırmızı ve oldukça parlak çizmeyi görünce bedenimin isteğine karşı koyamayarak onları da giydim. Giyinişime özendim ama saçlarımın dağınıklığına karışmadım.

Tam kapıdan çıkacakken aynalara olan ilgimden dolayı, babamın onlara göre on bir yaşımdayken aldığı boydan ve etrafı siyah kaplamalı aynada, kendimi görünce biraz farklı göründüğümü düşündüm. Bir süre kendimi inceledikten sonra aşağı indim. Kulaklıklarımı takıp evden çıktım. Carys'ın, Princess Don't Cry şarkısı tüm düşüncelerimden beni biraz da olsa sıyırmıştı.

Havadaki griliği sevmiştim. Gergin yeryüzüne düşen kar taneleri oldukça yavaş hareket ediyordu. Birbirleriyle dans ediyor gibilerdi. "Dans... boktan danslar ha... ah tanrım..." diyerek şarkıdaki ritimle söylendim. Annemlerin bıraktığı paralarla iki kutu kahve alıp eve döndüm. Terk eden insanlar neden para bırakır? Bu insanlarda çok saçmalıklar var...

Eve dönüş yolunda çok düşündüm, çok söylendim kendi kendime. En çok merak ettiğim şey ise, niye gittikleriydi. Çığlıklarımdan dolayı mı, çığlıklarımın ardından boğazımdan dökülen siyah kanlardan dolayı mı, anlayamadığım bazı günlerde gözlerimden akan siyah kanlardan dolayı mı, bazı ışıkların beni uyuttuğunu söyleyip düşüncelerimdeki tek hareketimle evi sardığım kırmızı ışıklarımdan dolayı mı? Ya da beni hiç sevmedikleri için mi gitmişlerdi? Tüm bunlar için gitmiş olabilirler miydi? Tıpkı okulda herkesin uzaklaştığı gibi, annemlerde git gide uzaklaşmaya başlamışlardı benden ve son adımlarında da bunu çok iyi gösterdiler.

Muammalar... Bu yüzden onlara gönderildiğimi düşünüyorum.

Kahvemi hazırlarken kulaklık hâlâ kulağımdaydı. Onu çıkarmak istemiyordum. Çünkü çıkarırsam düşüncelerimi duyacaktım ve şu anda gerçekten o boktan düşüncelerimi duymak istemiyordum. Kahvemi içerken, biraz daha kafamın dağılması için şarkıdan şarkıya atlamaya başladım. Uzun bir süre önce annemle indirdiğim şarkı listemde gezindikten sonra Halsey - New Americanada karar kıldım. Bu aralar favori şarkımdı.. Bu kadınla çığlıklarımız benziyordu. Belki de bu yüzden Halsey sevdiğim sanatçılardan biriydi. Şarkılar söylemek istediklerimizi ve yapmak istediklerimizi söyleyen tek yer olabilir.

Morgan ClarkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin