15. Bölüm
Sıcak su, insan bedenimi temizlerken oldukça rahatlamış hissettim. Kısmen. Huzurlu hissetmeye çalışıyorum ancak küçük olduğunu sandığım ama aslında kocaman olan bir parçam huzursuzluğun enerjisini bana veriyor. O enerjiyi istemiyorum. Enerjiler isteklerimizi ne zaman dinler ki?..
Morgan Clark'ın asıl ruhuna sormadan onun bekaretini Avril Evansa verdim. Bu durum beni çok yıpratacak. Ona sormam lazımdı. Asıl Morgan Clarka sormam lazımdı. Ama nasıl sorabilirdim ki?.. O hiç var olmadı. Var olmayan birine nasıl soru sorabilirdim... Ben bu yaşamdan yok olduğumda Morgan Clark var olmak için uyanacak. Belki de o başkasına aşık olup, aşık olduğu kişiye bekaretini verecekti. Bunu elinden aldım. Morgan Clark'ın bekaretini alan Avril değildi bendim. Karanlıklar perisi. Bedenim elimden alınmasaydı kendi bekaretimi Avrile bahşederdim. Morgan Clark'ın saflığına dokunmazdım.
Periler, bedenleri ele geçirenlerdir.
Ruhumun isteğine karşı koyamadım. Bir şekilde o arzuyu hissetmek istiyordum. Aşkın arzusunu hissetmek için Morgan'ın bedenini kullanmam gerekiyordu ve bende tam olarak bunu yapmıştım. "Pişman mıyım?" diye soruyorum kendime. Evet, pişman değilim. Sadece biraz hüzünlüyüm. Derinlerimde bir yerlerde bana fısıldadığını duyabiliyorum. Bana pişman olmamamı o söylüyor. Morgan Clark. Uyusa da benim varlığımı hissedebiliyor. İkimiz de bir bedene sıkışıp kalmışız. Hissetmemek mümkün olabilir mi?..
Bir gün bu bedenden çıkacağım. O gün yaklaşıyor. Hızlı bir şekilde yaklaşıyor. Zamanın izlerinden geliyor. On dokuz. Kara delikte on dokuz milyon yıldır vardım. Dünyada ise on dokuz yıldır varım. Bunu tahmin etmek bu kadar zor olmamalıydı. Lanet olsun bu kadar geç fark etmemeliydim. Yirmi bir martta dünyaya gelmiştim. Yani bu demek oluyor ki dünyadan ayrılmama yirmi gün var. Lanet olasıca yirmi gün. Bu bana yapılan en büyük haksızlık. Var olduğum kadar var olamam. Sırf kara delikte on dokuz milyon yıldır vardım diye dünyadan da o sayıda ayrılamam. Bu haksızlık. Zaman farklılıklarını sevmiyorum. Hiç sevmedim. On dokuz milyona kıyasla on dokuz yıl. Küçücük bir on dokuz yıl. Aynı olması gerekiyor. Aynı ama aynı değil. Aynı değil işte.
Gitmeye hazır olmazken beni gitmeye hazırlıyorlar.
Yirmi bir mart yaklaştığı için değişmiştim. Işıldamam bu yüzdendi. Kahretsin anlamalıydım. Bedenim, ruhuma yaklaştığı için değişiyordum. Tekrardan ölü yüzü istiyorum. Tanrım, bunu mümkün kılamaz mısın? Ben ışıldayan bir beden istemiyorum. Işıldayan bedenin anlamını bilmeliydim. Kendimi bu yaşama o kadar kaptırmıştım ki ölümümü unutmuştum. Unutmamalıydım. Ölüm daima aklımda olmalıydı. Aslında aklımdaydı ama son günlerde saklanmıştı. Onu saklandığı yerden çıkarmalıydım fakat ben bunu yapmamıştım. Ölüm düşüncesini saklandığı yere farkında olmadan daha çok itmiştim.
Işıldayan beden ölümü çağırır. Işıldayan beden ölüme davetiyedir. Işıldayan bedendeki izler, karanlıktan gelen ölüm parçalarıdır.
Aşkın bir diğer kötü yanı daha. Varlığı tüm her şeyden soyutlaştırıyor. Aşık olduğumuz zaman dünyamızda var olan sadece, "aşk" oluyor. Ve tabii bir de aşık olduğumuz kişi. Aşkın aklımı ele geçirmesine izin vermemeliydim. Aşktan uzak durmalıydım. Aşktan uzak dursaydım hâlâ gerçekliğime gideceğim günü bekliyor olurdum. Bir insana aşık olmasaydım, kendimi hâlâ kara deliğe ait hissederdim. Her şey tersine döndü. Bedenimin olmadığı bir yaşama kendimi ait hissediyorum. Saçmalık. Aşk tamamen saçmalık. Türümden olmayan birine aşığım. Tepetaklak olacağız. Bir insana aşık olmamalıydım. O insan da karanlıklar perisine aşık olmamalıydı. Lanet olsun. Bunların hiçbiri olmamalıydı. Avrilden nasıl kopacağım? Onsuz bir yaşamda ne yapacağım? Avril bana dokunmadan ben kendimi nasıl yaşıyor hissedeceğim?..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morgan Clark
RomanceYirmi bir Mart gününde hücreye hapsedildim. Kilit vurulurken bir ses fısıldandı. "Ölümün hücreden çıkacağın gün." Artık tek başımaydım. Çaresizdim. Karanlık duvarlar ürkütüyordu.. Sessizlik her saniyeye yayılırken, dünya beni çağırıyordu. Lanetl...