7. Bölüm
İki saat sonra üzerimde bir ağırlıkla uyandığımda kendimi hiç bu kadar iyi hissetmemiştim. Avril'in altından yavaşça kalkıp dolabıma yöneldim. Üst çekmeceden siyah bir havlu çıkardım. Gündüz olduğu için kapıdan çıkmadan kırmızı ışıkları söndürdüm ve hemen beyaz ışığın düğmelerini de kapattım.
Ahşap merdivenlerden bir kuş gibi zıplayarak inip banyoya gittim. Sıcak su üzerime akarken ellerimi, Avril'in dokunduğu her yerde gezdirdim.
Duştan çıktığımda, duş kabininin hemen yanına astığım siyah havluyu alıp üzerime sardım. Yuvarlak aynanın yanındaki küçük tek tek kare dolapların ortasındaki dolabı açıp içinden diş fırçamı ve macunumu çıkardım. Beni simgeleyen her şeyim gibi siyah olan diş macunumu, siyah diş fırçamın üzerine biraz döküp dolaba geri koydum.
Tam dişimi fırçalayacakken aynadaki yansımamda tuhaf bir şey gördüm. Ben değişmiştim. Mor dudaklarımın yerine kırmızının tonları hakim olmuştu. Gözlerimdeki solgun griliğin yerini parlak koyu gri renk almıştı. Ama bu seferki canlı bir griydi. Göz kapaklarımda bir ışıltı vardı. Gözlerimin çevresinde bir ışıltı vardı. Çıkık elmacık kemiklerim al al olmuştu. Yüzümün solgun ölü beyazlığı gitmiş, yerine canlı parlak bir beyazlık gelmişti.
Şaşkınlıkla elimdeki fırçayı siyah kare şeklindeki lavaboya düşürdüm. Havluyu üzerimden çektim. Yere atıp vücuduma baktım. Vücudumda tıpkı yüzüm gibi parlıyordu. Sanki bir ölü canlanmıştı. Kara delikte periyken, üzerimdeki ışıltılar bana geri dönmüş olabilirler miydi?
Havluyu yerden aldım. Bedenime tekrar sararak hızla banyodan çıkıp mutfakta olacağını bildiğim annemin yanına koştum.
"Anne... anne..." diye bağırarak mutfağa girip kapı girişinde durdum. Annem her zamanki şıklığıyla tabletine bakarak bir kaseden kahvaltılık gevreğini yiyordu. Bugün saçlarını dalgalandırmıştı. Dizinde biten koyu yeşil deri bir etek giymişti, üstüne de siyah kolsuz sade bir gömlek giymişti. Ayağına geçirdiği siyah önü açık kalın topuklularıyla da tamamlanması, bir insanın ne kadar güzel olacağını temsil ediyordu.
"Morgan" diyerek benim gibi şaşkın bir halde bana bakarak ayağa kalktı annem. Bana doğru yürüyerek, "ah... sen... tatlım makyaj mı yaptın? Çok güzel olmuşsun?" dedi.
"Anne... ne makyajından bahsediyorsun? Ben makyaj falan yapmadım. Asla da yapmam bunu en iyi sen bilirsin." Derin bir nefes alıp verdikten sonra devam ettim. "Ben de bilmiyorum... uyanıp duşa girdim ve çıktığımda bu haldeydim." Havluyu üzerimden çekip yere atarak ekledim. "bak bana... vücudumda tıpkı yüzüm gibi ışıldıyor. Bana ne olmuş anne?"
Annem ellerini omuzlarıma koyarak, "sana ne olmuş bilmiyorum tatlım ama güzel şeyler olduğu kesin. Tanrım... şu dudaklarındaki kırmızılığa bak. Ben bu kırmızıyı elde edebilmek için iki farklı ruj sürüyorum" deyip kıkırdadı.
"Bilmiyorum... bu... çok farklı."
Annem yerden havluyu alıp bana uzatarak, "haydi git de değişimine uygun güzel bir kıyafet seç" dedi. Değişim. Ben değişmiştim. Ben gerçekten değişmiştim. Kötü bir değişim değildi fakat garip hissediyorum. Hayır, hayır ne hissettiğimi bilmiyorum. Kesinlikle ne hissettiğimi bilmiyorum.
Arkamı dönüp mutfaktan çıkacakken annem aceleci bir sesle seslendi. "Bekle... benimle, giysi odama geliyorsun." Neden bayan Clark'ın giydi odasına gidiyoruz?..
Benden önce mutfaktan çıkıp el hareketiyle gel işareti yaparak merdivenlerden çıkmaya başladı. Peşinden gittim. Annemin devasa büyüklüğündeki giysi odasına niye gittiğimizi merak etmiştim. Orası çok göz kamaştırıcıydı. Geniş bir masa, üzerinde birçok makyaj malzemeleri, bakım ürünleri falan filan... Odanın her tarafını kaplayan açık giysi dolabı, açık ayakkabı rafları ve bir de duvarların her tarafını kaplayan aynalar. Tanrım, hepsi çok gereksizdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morgan Clark
RomansaYirmi bir Mart gününde hücreye hapsedildim. Kilit vurulurken bir ses fısıldandı. "Ölümün hücreden çıkacağın gün." Artık tek başımaydım. Çaresizdim. Karanlık duvarlar ürkütüyordu.. Sessizlik her saniyeye yayılırken, dünya beni çağırıyordu. Lanetl...