Bölüm 5+1

92 9 8
                                    

Uzun bir süre ormanın için de yürümüştük. Hava olması gerekenden daha fazla yağmurluydu. Bu aylar da buralara çok fazla yağmur yağmazdı. Ama sanki kışın ortası gibi yağmur yağıyordu. Sabah olmasına rağmen Güneş hala kendini göstere bilmiş değildi. Zaten yürüdüğümüz yol yeterince karanlıktı. Bir de bu kapalı hava daha da içimi bunaltmıştı.  Ağaçların uzun yaprakları yanağımı incecik çizmişti. Hava soğuktu ve üşümeye başlamıştım.

Hiç konuşmadan yürüyorduk. Bana kalsa o ağacın altından asla kalkmaz akşama kadar orada oturup ağlardım. Kendime üzülür saatlerce ne yapacağımı düşünürdüm. Şimdide düşünüyorum ne yapacağımı ama hala tek bir şeye bile karar verememiştim. Belki akşam annem gelir ve her şeyi düzgünce anlatırdı.

"Geldik." Atlas, sarmaşıklarla sarılmış bir duvarın onun da durmuştu. Etrafı kontrol edip  ayağını duvara bir kaç kez düzenli bir ritim halin de vurmuştu. Bir anda  kapı biçimin de bir bölme açılmıştı. Eğer biri bana burada bir kapı olduğunu söylese asla inanmazdım. Kapı açılınca  her yerinden kumlar dökülmeye başladı.  Şaşırmamıştım bu sefer.  En azından abrakadabra dememişti. Bu da bir şeydi. Ne gibi bir durumun içine düştüğümün hala farkında değildim ama bu işin için de annem olmasa tüm  olan her şeyin bir şaka  oldugunu düşünürdüm.  Ama bu hayatta güvenebileceğim tek kişi bana bunların bir saka olamadığını üstüne bir de ölebileceğimi söylemişti. Bir hafta önce  evimden çıkarken başıma bunların geleceğini bilsemdim sonsuza kadar o evden çıkmazdım...

Bir şey demeden açılan kapıdan içeriye girmişti Atlas. Arkasından girince karanlıkta başka hiç bir görememiştim. Bu karanlık da bir türlü  peşimi bırakmıyordu. Tam bir aydınlığa çıkacakken yine karanlıkla karşılaşıyordum.

Atlas, Elimi tutup yürümeye başlayınca istemeden tedirgin olmuştum. Sanki her an bir yerden bir şeyler çıkacak üzerimize atlayacak gibi hissediyordum. Ensemden ayak bileklerime kadar bir ürperti sarmıştı. Hiç bir yeri göremesem bile esen rüzgarı hissedebiliyordum. Tüylerimi diken diken eden bir esintiydi bu. Belki de bu terk edilmiş yer de ölecektim belki de Atlas da benden nefret ediyordu. Beni ilk öldürmek isteyen kişi oydu. Burada kime güvenebilirdim ki? İyice paranoya olmuştum.

"Yoksa elini tuttuğum için mi bu kadar hızlı atıyor kalbin."

"Saçmalamayı keser misin? Burası çok karanlık." Umursamazca bir gülüş atmıştı. Hayret beyimiz gülmek nedir biliyormuş. Gözlerimi devirip kafami başka bir yere çevirdim ama önden önden yürüyen Atlas bunu da görmemişti.

"Karanlık ayın varisi karanlıktan korkuyor öyle mi?"

"Yoksa yaraların tamamen iyileşti mi Atlas?"

Gülmüştü sadece. Benim bu halimden eğlendiğini bu kadar belli etmeseydi bari. Elimi bırakınca deli gibi korkmuştum. Bir an da  ışıklar açılınca derin oh çekmiştim.  Gözlerimin aydınlığa alışması için bir kaç kez kapatıp açmıştım.

Bu rahatlığım çok uzun sürmemişti. Çünkü karışım da siyahlar için de  karton karakter gibi bir cadı duruyordu. Kafasın da bir şapka bile vardı. Üzerin de iki tane yeşil kedi gözü sanki gerçek gibi bana bakıyordu.

Uzun siyah saçları, yeşil gözleriyle hiç de masallar da anlatılan tatlı cadılara benzemiyordu. Tam tersine korkutucu bir çekiciliğe sahipti. Seksi bakışları öylesine süzdü başta ikimizi de.

Öyle mutsuz görünüyordu ki bu mutsuz enerjisi karşısın da bir an kendimi onun yanın da mutlu bile hissetmiştim. Kabarık siyah saçlarını rüzgarla uçuşuyordu. Sanki bir duman tarafından sarılmış gibiydi saçları.

"Tam bir aptalsın." Demişti cadı. "Buradan gelmek de neyin nesi? Az kalmıştı ölmene Atlas."

Atlas kenara çekilince beni rahatlıkla  görebilmişti cadı.

SON VARİS ⚜Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin