BÖLÜM 7

69 10 7
                                    

Güneş gözlerimin en derinlerine kadar nüfuz ettiğinde uykumdan uyanmıştım. Bedenim iki gün önce olanlardan sonra kendini zorda olsa toparlıyordu. Elimi kaldırıp bileğimde ki saate baktım.  Çoktan sabah olmuştu. Yatağımdan çıktığımda dengemi kaybedince gerisin geri oturmak zorunda kalmıştım. Başım zonkluyordu. Sanki biri saatlerce kulaklarımın dibinde davul çalmıştı. Tekrar ayağa kalkmayı ve yürümeyi denediğimde başarılı olmuştum. Yatarak bir yere varamayacağımın farkına varmıştım.

Odam fazla büyüktü yatak, masa, kitaplık  ve dolaptan başka hiç bir şey yoktu. Anneannemin yıllar önce bu odayı nasıl kullandığını çok merak ediyordum. Hatta bu evi nasıl doldurduğunu bile merak ediyordum.

Çok fazla eşya olmadığı için odam boş gibi dursada buraya yavaş yavaş yerleşiyordum. Zamanla her şey gelecek ve yerini bulacaktı. Belki iyice iyileşince gidip yeni bir şeyler alabiliridim. Ya da yeni bir şeylerin gelmesini bekleyebilirdim. Zamanla her şey yavaş yavaş yerine oturacaktı. O zaman bu evde bu odada yeterince dolu olacaktı. 

Dün kanlar içinde kalan koltuğu temizlemeye yollamaktan vazgeçmiş ve direk çöpe atmıştım tabi çöpe atmadan önce parçalara ayırmıştım. Zor olmuştu bu halde parçalamak ama yapmak zorundaydım.  Çünkü komşularımın koskoca koltuğu kanlar içinde görmesi beni bir iki saate tuttuklatırdı. Odamın içinde ki banyoyu girip elimi yüzünü yıkayıp ayılmaya çalıştım ayrıca odamın için de bir banyo olması gereğinden fazla havalıydı. İlk geldiğim de çalışmayan muslukları yüzünden kullanamıyordum ama bir gece önce Atlas tamir etmişti hepsini.  Dişlerimi fırçalayıp çıktım banyodan. Önceden taşıdığımız tüm evler normal evlerdi ama şimdi tek başına yaşadığım ve bir kişi için kocaman olan bu ev bana özel hissettiriyordu. Tabi tüm bunlar olmasaydı daha mutlu olabilirdim bu evin içinde.

Kendime bakmaya tahammül edemiyordum. Çünkü ne zaman aynada ki gözlerimle karşılaşsam normal bir hayatımın olmadığı geliyordu aklıma. 

Hele ki iki gün önce o yerde parçalanmış kıyafetler arasında kendimi bulduğum zaman artık normal biri olmadığıma emin olmuştum. Uyandığımda Kamer ve Atlas korkuyla yüzüme bakıyorlardı. Bana ne olduğunu bile soramadan Kamer yaptığı bir büyüyle -bu büyü o an canımın deliler gibi yanmasına sebep olarak- beni evime tam olarak ışınlamıştı. Atlas odama getirip bir gece önce ona yaptığım tam teşekkürlü hizmeti bana yapmıştı. Ayağa kalkmama bile yardım ediyordu.  Vücudumda bir yara bile yoktu ama ağrılar içerisindeydim. O yüzden dün kursa gitmemiştim. Kolumu kaldıramayacak hale geldiğime inanamıyordum. Tüm onlar olurken bu kadar acı çekebileceğimi düşünmemiştim. Ama ne zaman bir şeyler olsa ilk canı yanan ben oluyordum. Neydi bu? Günah çıkarma partisi mi?

Aşağıya indiğimde Atlas yoktu. Çok da umrumda değildi burada olup olmaması. Yalnız kalmaya ihtiyaç duyuyordum ama bazen sessizlik aklımı kaçırmama sebep oluyordu. Buzdolabına doğru gittiğimde bana bıraktığı notu gördüm.

"Gitmem gerek. Sorun olursa ara." Alta numarasını ve adını yazmıştı. Demek bay kurt telefon  kullanıyordu. Dumanla iletişim kurmayacaklardı ya. Nedense onu dağ adamı olarak görüyordum ve bu fikirden acilen kurtulmam gerekiyordu. Sadece 21. yüzyılda yaşayan doğa üstü varlıklardı ve bende artık kısmende olsa onlardan biriydim. Buna çok meraklı değildim. Küçükken okumak ve ya izlemek için seçtiğim bir şeylerdi tüm bunlar.

Elimde duran  not bana bir telefonum olduğunu hatırlatınca adımlarımı hızla salona yönelttim. Koltuğun üzerinde ki telefonumu görünce hızla elime aldım. Günlerdir kullanmadığım için şarjı olduğu gibi duruyordu. Malum markanın şarj bitim süresine göre oldukça dayanıklı sayılırdı.

Sadece İnci'den gelen bir kaç mesaj ve arama vardı. Annem beni hiç aramamış mıydı? Gözlerim yalnızlık hissinin verdiği acıyla dolmuştu ki elimde sinirden deli gibi sıktığım telefon titremeye başlamıştı. Arayan annemdi. Hemen açtım telefonu, düşünmemiştim bile.

SON VARİS ⚜Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin