İyi Okumalar.
Bölüm Müziği: Peppina - Mademoisella noir.
Sıcak hava her zamanki gibi bunaltıcı olmak yerine üzerime ince bir şal atacak kadar esintiliydi.
Bir yanan ateşin alevine eşlik eder gibi bu sefer bedenim terlemiyordu. Bu sebeple elimde tuttuğum iğnenin kaymasına hiç müsaade etmeden kumaşta rahatça hareket ettirebiliyordum.
At arabalarının sert zemindeki nalların gürültüsü bulunduğum küçük odaya kadar ulaşırken, yaptığım işten bakışlarımı ayırmadım.
Keten kumaşın dikimini bitirirken sanki başkasına değil de, kendime dikiyormuşum gibi pembe renk deseni buğulu mavi renkteki kumaşa işliyordum.
''Baksana Terra, ne kadar güzel!'' Diyerek bana seslenen Carissa'ya başımı çevirdim. Koltuğun erken eskimesini önlemek için üzerini kapattığımız örtülerin üzerinde dikiş yaparken, Carissa her zamanki gibi başkasına diktiği balo elbisesini üzerine tutuyordu.
Küçük çiçek işlemeli fırfırlı elbiseye bakarken topladığım saçlarımla başımı salladım. ''Güzel, hem de bizim olamayacak kadar.'' Dedim ince çıkan sesim alay içeriyordu.
Carissa çene hizasında biten siyah saçlarını elinin tersiyle geriye atarken bozulan bakışlarını benden çekmemişti.
''Belki ileride soylu bir adamla yollarımız rastlaşır.'' Dedi elindeki küçük iğneyle tekrar işe koyulurken sesinde ağır bir ümit vardı. ''Ve o zaman bu elbiselerden bizde giyebiliriz.'' Demesiyle dudaklarımın arasından kaçan kıkırtıya engel olamadım.
Önümde bulunan küçük masadaki kekik çayıma uzandım. Kendi ellerimle topladığım bitkinin keskin tadı hayallere kapılmamı engelleyerek bana kim olduğumu tekrar hatırlatmıştı.
Küçük bir terzi dükkanını işleten ve kendisinden başka bütün soylu İngilizlerin pahalı kumaştan elbiselerini diken bir kızdım.
Parmak uçlarım iğne tutmaktan hafif nasırlaşmıştı. Ama benim işim buydu, babamın Londra'da ileri gelen demir üreticisi olduğunu var saymazsam ufak çiftlik evinde küçük miktarda kazandığımız sterlinlerle yaşıyorduk.
''Gözlerim soytarılardan başka kimseyi görmüyor.'' Dedim açık camdan avare bir şekilde gezen adamlarla dolu olan sokağa bakarken. Burada soylu birinin görünmesi olacak iş değildi.
Herkes kendine dahi bakamayacak kadar tembel ya da iki kelimeyi bir araya getiremeyecek kadar uyuşuktu.
Neredeyse çatlamış olan kaldırım taşına atılan buruşturulmuş çöple, sokaktakilerden başımı çevirirken gözlerimi devirmiştim.
''Bizim sorunumuzda bu,'' Dedi Carissa yüzünü buruşturarak. Bulunduğumuz küçük salonu işaret ederken daha çok bu evi kast ettiğini biliyordum. ''Dört duvarı dünyamız zannediyoruz.'' Dediğinde üzerimdeki soluk mavi renk elbiseye bakarken ister istemez doğru olduğunu biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KESKİN KRALLIK
Ficción históricaHENÜZ DÜZENLENMEYE ALINMADI! Savaşta alacağı yaralar sert gövdesine muhtemelen yeni izler kazandıracaktı. Ama savaşçı prens, aldığı her yarayı kendine armağan olarak görüyordu. "Kendine iyi bir şifacı bulmalısın." Dedim alt dudağımı dişlerimin arası...