İyi Okumalar.
Bölüm Müziği: Peppina - La Bella Et La Bete
Etrafa yayılan fesleğen kokusunu ilk defa gülümseyerek içime çektim. Üzerinde bulunduğum küçük küvetimin içine zar zor kovalarca su ısıtarak doldurmuştum. Sanırım bu konuda evim dereye yakın olduğu için şanslı sayılırdım. Bedenimi kapatan köpükleri parmak uçlarımla dokunmaya devam ettim.Temiz ve ferahlatıcı koku her yeri sarmıştı. Bedenimin yumuşadığını ve gereksiz bir rahatlığın beni ele geçirdiğini hissettim.
Yanmaktan kenarları akmış olan mum banyomun karanlığını aydınlatırken yanına bıraktığım kırmızı zarfa bakmamla iç çektim. Daha önceden posta kutumda değil bir davet zarfı bulmak, uzaklardan gelen bir mektup dahi almamıştım. Belki de anlamsız heyecanım bu yüzdendi.
Baloya verdikleri davetiye ile katılmayacaktım ama sebebini çözemediğim bir şekilde içim buruk hissediyordum. Herkesin dilinde dolaşan ve bütün Londra'nın çaylarını içmeyi bırakıp gözlerini büyük bir arayışa diken prensle tanışmıştım.
Finlandiya Prensi, Christian Roberts!
Herkes gibi bir baloda değil de, erzak depomda onu herkesten önce görmüştüm. Eğer bunu bir kişi bile bilse Londra'nın bütün soylu kadınları tarafından buradan barbarca sürüleceğime neredeyse emindim.
Dışarıdan gelen kapının çarpma sesiyle daldığım düşüncelerden hızla toparlandım. Büyük adım sesleri zemindeki çürümeye yüz tutmuş tahtaların gıcırdamasına sebep oluyordu. Yanımdaki küçük kovanın içerisindeki temiz suyla üzerimdeki köpüklerden arınırken oyalanacak zamanım kalmamış, baloya gitme zamanımda gelmişti.
Üzerime temiz ve düz renkli yeşil elbisemi giydim. Islanmaması için topuz yaptığım saçlarımı açarak ince uçlu saç fırçasıyla taradım. Saçlarımın büyük dalgası iyice belirginleşirken mutfak bölümünde servis yapacağım için saçımı açık bırakamayacağımı biliyordum. Atkuyruğu modelini hızlıca uyguladım ve zarfı elbisemin büyük cebine yerleştirdim. Babamın bunu görmesi nelere sonuç verirdi bilmek dahi istemiyordum.
''Terra, neredesin?'' İçeriden yükselen sese hızla banyonun kapısını açarak karşılık verdim. ''Tanrım! Sofrayı hazırlamadan gittin mi yoksa?'' Yorgun sesi bezmişçesine çıkarken üzerindeki sahte deriden oluşan ve kenarları yünle kaplı olan yeleği çıkartıyordu. ''Buradayım baba, henüz çıkmadım.'' Diyerek yüzümdeki gülümsemeyi saklamadım ve kirli sakallı yanağına ufak bir öpücük bıraktım.
''Umarım hamurlu bir yemek vardır. Kaç gündür bezelye konservesi ile besleniyorum.'' Diyerek banyoya ellerine su dökmek için gitti. Fazladan aldığım bezelye konservelerin tarihinin geçeceğini öğrendiği an hepsini ziyan olmasın diye bitirmek için uğraşıyordu. Mutfaktaki küçük masaya üzümlü ekmeği ve cheddar peynirini bıraktım. Adı gibi İngiltere'nin cheddar kasabasından aldığım peyniri seviyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KESKİN KRALLIK
Ficción históricaHENÜZ DÜZENLENMEYE ALINMADI! Savaşta alacağı yaralar sert gövdesine muhtemelen yeni izler kazandıracaktı. Ama savaşçı prens, aldığı her yarayı kendine armağan olarak görüyordu. "Kendine iyi bir şifacı bulmalısın." Dedim alt dudağımı dişlerimin arası...