İyi Okumalar.
Bölüm Müziği: Carla Morrison - Te Regalo
Sırtımı yasladığım soğuk duvarda temizlemiş ve parlatmış olduğum demirlere baktım. Elimdeki bezi hiç bırakmayacakmışım gibi sıkıca tutuyor ve arada zemine sürtüyordum.
Yanımdaki heybetli beden uzun bir süredir gergindi. Taç, sahibine giden evcil bir hayvan gibi Roberts'in ayaklarına kadar yuvarlanarak durmuştu. O ise geniş sırtını ve üzerindeki şaşkınlığı ile duvara yaslamıştı.
Aramızda derin ve neredeyse hiç bitmeyecekmiş gibi gelen sessizlik rahatsız edici olmaya başlamıştı. "Üzgünüm," Dedim bakışlarım ürkek bir ceylan gibi ona dönerken. Savaşçının duygu barındırmayan yüzünde gergin bir ifade belirdi.
"Benim çuha çiçeğim, neden üzgün?" Dedi kaşları yavaşça kalkarken. Dudaklarımda yer etmek isteyen gülümseme söyledikleriyle hemen belirdi.
"Bilmiyorum, sadece kraliyet tacının babamın basit bir demir dükkânından çıkmış olmasına üzülüyorum sanırım." Derken omuz silktim.
Dışarıdaki kuru gürültü, at nallarının sesi ve aylaklık yapmak için dışarıda olan bira tüketicilerinden oluşuyordu. "Ya da tacı bulmak için bulunduğun her önemli makamlarda zaman harcamana üzülüyorumdur belki, gerçekten bilemiyorum." Diyerek alt dudağımı küçük bir işkenceye uğratarak dişlerimin arasına sıkışırdım.
Roberts söylediklerimi sakince dinledi. "Kraliyet tacımız şatodan yamalanırken burada kurda kaptırılmış." Dedi basit bir gülümseme sunarak. "İngilizler hiç bitmek tükenmeden değerli eşyaları sömürmeye devam eder. Ama bu seferkini avuçlarında sıkıca tutmayı başarmamışlar." Derken tacın onların elinden de muhtemelen küçük bir dikkat dağılması sonucu bu topraklarda kayıplara karışmıştı.
Ve sonu ise daha önce gerçek altından oluşan ve parlak renge sahip olan tacın önemini bilmeyen kişiler tarafından demir üretimi veya başka bir faydası için buraya getirilmiş olmalıydı.
"Sen şimdi bir prens misin?" Dedim alaya vurur gibi savaşçıya bakarak. Aramızda anlamsız bir şekilde bağ kuran bu durgunluktan kurtulmak istiyordum. "Öyle miyim?" Dedi alaycı bir şaşkınlıkla. Elindeki büyük tacın hükmeden gücüne baktı. "Galiba öyleyim." Derken durgunlaştı ve koyu renk bakışlarını kıstı.
"Tek bir kişiye emir veremeyeceği ve yine o bir kişiden emir alacak tek prens ben olmalıyım." Derken benden bahsettiği aşikardı.
"O kişiyi tanıyor muyum?" Dedim aramızda oynadığımız küçük oyunu sürdürürken. Roberts geniş omuzlarını silkti. "Saçları bir deniz dalgasından daha sık dalgalı ve gözleri bir toprağın rengini taşıyor." Diyerek saçımda ve gözlerime takılan kalan bakışlarını çekti. "Tanıyor olman muhtemel." Dediğinde güldüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KESKİN KRALLIK
Ficción históricaHENÜZ DÜZENLENMEYE ALINMADI! Savaşta alacağı yaralar sert gövdesine muhtemelen yeni izler kazandıracaktı. Ama savaşçı prens, aldığı her yarayı kendine armağan olarak görüyordu. "Kendine iyi bir şifacı bulmalısın." Dedim alt dudağımı dişlerimin arası...