İyi Okumalar.
Bölüm Müziği: Haggard - Hijo De La Luna
Akşamın soğukluğu içimi titretecek derecede işlerken alt dudağımı dişlerimin arasına alarak titremesine engel olmaya çalıştım. Ama bunun asıl sebebi havadaki esinti değildi, Aros'un söyledikleri her kelime sayesinde titriyordum.
Roberts'in yanımdaki heybetli varlığı az çok gerilmeme engel olurken bakışlarımı yüzüne çevirdim. Dağılmış sarı saçları asice karışmışken, koyu renk gözleri akşamın karanlığından daha sert duruyordu.
Birlikte bir yolculuğa çıkacak mıydık, bilmiyordum ama boynumdaki kolyemi kuzeydeki tapınağa ulaştırmak için her şeyi yapabileceğimi biliyordum. ''Şimdi ne olacak?'' Dedim ona yönelik.
Aros bunca zaman kuzey tapınaklarındaki kolye için karşıma çıkmamasının sebebini söylemişti, sebebi ise kuzey yönüne tek gidemeyecek olduğumu bildiği için benimle daha önce hiç konuşmamıştı.
Şimdi karşıma çıkmasının sebebi ise topraklarımıza gelen Christian Roberts içindi.
Çünkü dün ki güneş tutulmasında kendi inancına göre benim ruh gücüme eşit birini daha bulmuştu, hatta benden daha güçlüsünü. Gece üzerimize sürdüğümüz kokularla ise onu kendimize çekmiştik.
İkimizin bu yolculuğu beraber yapmamızı söylüyordu. Böylece yanımdaki prensin avucu gibi bildiği topraklarda tapınağı kolaylıkla bulup kolyeyi oradaki Aros'un inancına eşlik eden kişiye teslim etmem gerekiyordu.
''Artık bu kolyeyi yanımda taşıdığım süre boyunca rahat olamayacağım.'' Diyerek yeşil ormana yaklaştığımızı belirten ağaçlara baktım. Aros'un evinden can havliyle çıkan ilk ben olmuştum, şimdi ise yağmurun geride bıraktığı ıslaklıkla ilerliyorduk. ''Çıkar at, o zaman.'' Dedi Roberts, kararlı sesiyle duraksamamı sağlarken.
''İhtiyarlar her zaman çok konuşur ve sen bu duyduklarını hemen kabul ediyorsun.'' Derken sert yüz hatları belirginleşti. ''Zayıf bir bilincin var, her söylenene kanan.'' Dediğine yeşil ormana çoktan varmıştık ve siyah at, tüm görkemi ile karşımızda duruyordu.
Kaşlarımı hırsla çattım. ''Sen ise her söyleneni inkar ediyorsun.'' Dediğimde sesim yükseldi. Hala Aros'a inanmıyormuş gibi konuşuyordu. ''Bu kadar tepkili olmak zorunda mısın?'' Dedim birkaç ağaç ötede duran silueti fark ederken.
Oradaki adam Roberts'in başyardımcısı Micheal'di. Baloda biraz konuşma fırsatımız olmuştu. Prenslerinin buradaki amacının farklı olduğunu o da biliyor hatta yardım ediyor gibiydi. Çünkü depoda Roberts'in yaralı halini gören birde o olmuştu. Şimdi ise buradaydı.
Roberts'in bakışları oraya değindi ama vurdumduymaz hali oradaki Micheal'in varlığını umursamadı.
''Eğer rahatlamanı sağlayacaksa,'' Derken bakışları yumuşak bakıyordu, sesinde ise ufak bir vicdana rastladım. ''Kendi topraklarıma haber gönderirim, bu tapınak her neredeyse kolyeyi oraya ulaştırmalarını emrederim.'' Derken söylediklerine geri adım atmak istedim ama baş gösteren hırsım buna izin vermedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KESKİN KRALLIK
Ficção HistóricaHENÜZ DÜZENLENMEYE ALINMADI! Savaşta alacağı yaralar sert gövdesine muhtemelen yeni izler kazandıracaktı. Ama savaşçı prens, aldığı her yarayı kendine armağan olarak görüyordu. "Kendine iyi bir şifacı bulmalısın." Dedim alt dudağımı dişlerimin arası...