İyi Okumalar.
Bölüm Müziği: Nathan Evans - Wellerman
Keskin Krallık şatosunun açılan kapısı kuzeyin tüm soğukluğunu buraya toplamış gibiydi. Okyanusun sert ve keskin dalgaları bir bıçak gibi tehlikeli görünmüştü ama neyse ki fazla durmadan ayrılmıştık.
Mark'ı görmeyeli daha iyi duruyordu. Bize güvertede el sallaması ve ilk defa rast geldiğim içten gülümsemesi ile bunu anlayabilmiştim. Sanki daha önceden bize ihanet etmemiş gibi yüzünde saygı ifadesi dahi yakalamıştım.
Erzak depomda açtığı gizli geçitten kaçarak yaptığı yelkenli gemisiyle ilk yola çıktığımızda bizi kuzeyden şaşırtıp güney yönüne doğru sürüklemişti. Sonrasında ise ben bir süreliğine Roberts'ten ayrı kalmak zorunda olmuştum.
Mark ise senelerce uğraştığı gemisinin en sonunda yanarak son bulduğunu görmüştü. Yine de amacına ulaşarak eşi Gina'nın ve küçük kızının yanına varabilmişti.
İşin sonunda ailesi olduğu için ona kızgın kalamıyordum, nasıl olsa onlara ulaşmak için bize küçük bir ihanet etmişti. Şimdi ise bizi tekrar bir gemi üzerinden buradan almaya gelmişti.
Bu sefer ise yüzünde bize ihanet edecek herhangi bir amacı yoktu. Gerçi savaşçı önceki gemide olduğu gibi sakin karşılamazdı bu durumu. Kılıcını hiç düşünmeden ona doğru savurabileceğini düşünüyordum.
Şu an ise Mark, Micheal'in evinde konaklamak için ayrılmıştı. Savaşçının karar verdiği an büyük dalgalı okyanusa açılacaktık. Evime, Londra'ya doğru.
"Çuha çiçeğim," Diyerek daldığım düşüncelerden beni uyandıran Roberts'a hızla döndüm. Keskin yüz hatları, yüzümün her bir ayrıntısında yavaşça dolandı. "Canını sıkan bir şey mi var?" Dediğinde başımı iki yana salladım.
"Hayır, sadece yorgun hissediyorum." Dedim bedenime vuran soğukluk bir tek bana işliyormuş gibi. İçimi sıkan ve nefes alışlarımı zorlaştıran bir şeyle boğuşuyordum. Karnımın alt kısmına vuran küçük ağrı veya başıma ok misali saplanan sancılar vardı.
Bir an buranın havasından dolayı hastalandığımı düşündüm ama ilk geldiğim günden beri beni hasta etmeyen havanın şimdi beni etkileyeceğini sanmıyordum.
Teker teker kılçıklarından ayırdığı kızarmış balıkla dolu olan tabağı önüme koydu. "Besin eksikliğinden olabilir." Dedi tüm ilgisi bendeyken. Bulunduğumuz yemek masası daha önce gördüklerimden çok daha büyüktü. Oturduğumuz yerde ise Roberts sandalyesini bana doğru yanaştırmıştı.
"Balıkları bitirmeden kalkmak yok." Derken sesi ciddiydi. "Daha sonra ise güzel yüzünün önünde eğilebileceğim kadına, rahatlatıcı bir çay yapacağım." Dediğinde içimde oluşan tüm huzursuzluğa rağmen sıcak bir gülümseme sundum.
"Bir prens sadece tacı takılırken eğilmeli." Dediğimde ayıklanmış balığımdan bir çatal aldım. Sıcak ve lezzetli tat keyfimi azda olsa yerine getirmişti. Karabiberli sos ise yanına fazlasıyla yakışmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KESKİN KRALLIK
Ficción históricaHENÜZ DÜZENLENMEYE ALINMADI! Savaşta alacağı yaralar sert gövdesine muhtemelen yeni izler kazandıracaktı. Ama savaşçı prens, aldığı her yarayı kendine armağan olarak görüyordu. "Kendine iyi bir şifacı bulmalısın." Dedim alt dudağımı dişlerimin arası...