İyi Okumalar.
Bölüm Müziği: Pim Stones - The Life We Could Have Had
Serin dalgalar neredeyse uyuşmuş bedenimin üzerinden geçecek kadar hırçındı. Sonrasında tekrar mavi çarşaf gibi sakinleşiyordu ve o sırada kürekleri çekmeye devam ediyordum.
Arkamda bıraktığım gemi her gözümün önüne düştüğünde kızarmış gözlerimi kapatıp, kendimi teskin etmekle uğraşıyordum. Onları terk etmemeliydim, Roberts'i bırakmamalıydım.
Güneş yeni yeni doğmuş ve ısısını henüz etrafa yayamadan bir karaya doğru çektiğim sandalım devrilmek üzere yana doğru yattı. Kürek çekmekten ağrıyan kollarımı kendime çekerken dudaklarımın arasından bir inilti koptu.
Bedenimin sağ tarafı okyanusun soğuk suyuna değerken hızla yaklaştığım kayalığa uzandım ve tutunarak kendimi karaya çektim. Açık renk toprak ıslak elbiseme yapışırken sandaldan son anda çıkardığım bez poşetimi elime aldım.
Yüzüme yapışan saçlarımı geriye iterken etrafıma bakındım. Nadir gözüken yeşil ağaçlar ve toprağın üzerindeki yeşeren çimenler ıssız bir adadan çok daha verimli bir yerde olduğumu gösteriyordu.
Gözlerimin bir kez daha yaşlarla dolmasına izin vermeden arkamdaki sandalı tüm gücümle çektim. Uç tarafını toprağa değdirdiğimde nefes nefese durdum. Okyanusun sandalı sürüklemesine izin veremezdim.
Arkamda hissettiğim bir nefesle duraksadım. Birinin varlığı arkamdaydı. Sertçe yutkundum ama hala arkamı dönmemiştim.
Hızla verilen nefes sesi duydum. "Geldin," Dedi heyecanlı bir ses. Kaşlarım çatılırken arkamı döndüm. En fazla dokuz yaşlarında gözüken ipek saçlı sarışın kız çocuğuna baktım.
Büyük mavi gözleri kaybettiği bir şeyi bulmuş gibi beni izliyor ve küçük dudaklarına yerleştirdiği bir gülümsemeyle bakıyordu.
"Küçük kız?" Dedim fısıltılı sesimle. Şaşkınlıkla gözlerim irileşti, nefesimi içime çektim. Burada bir çocukla karşılaştığıma anlam veremiyordum.
Küçük kız, mor renk elbisenin ucunu tutup aynı hayranlıkla bana bakmayı sürdürdü. "Annem geleceğini söylemişti." Dedi tek nefeste. "Ama neden bu kadar geç kaldın?" Diyerek küçük omuzlarını aşağı düşürdü.
"Beni tanıyor musun?" Dedim elimdeki poşeti sıkıca kavramış tutarken. Bu olanlar gerçek miydi, yoksa ben deliriyor olabilir miydim, bilmiyordum.
Küçük kız hızla başını salladı. "Sen masaldaki su perisi değil misin?" Dedi mavi gözlerini kocaman açıp. "Hani annemin bana her gece anlattığı." Diyerek bakışlarını ıslak bedenimde gezdirdi. Üzerime baktım ve kendimi bir ağacın arkasına saklamak istedim.
Kızın ince sesiyle söylediklerine kaşlarım kavislendi ama ben daha dudaklarımı aralayamadan arkasında beliren bir kadını gördüm.
"Kiminle konuşuyorsun Ross?" Dedi kızdan bahsederken. Beline kadar uzanan sarı saçları ve yeşil elbisesi vardı. Yüzündeki bazı kırışıklıklar ile yaşının benden oldukça büyük olduğunu anladım. Ama ona rağmen küçük kız kadar duru bir güzelliğe sahipti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KESKİN KRALLIK
Ficción históricaHENÜZ DÜZENLENMEYE ALINMADI! Savaşta alacağı yaralar sert gövdesine muhtemelen yeni izler kazandıracaktı. Ama savaşçı prens, aldığı her yarayı kendine armağan olarak görüyordu. "Kendine iyi bir şifacı bulmalısın." Dedim alt dudağımı dişlerimin arası...