24. Bölüm [FİNAL]

2.9K 205 495
                                    

Bu bölümü tamamiyle Draco'nun ağzından yazdım. Normalde sürekli ağız değiştirilmesini sevmem ama daha iyi aktarabilmem için bunun gerekli olduğunu düşündüm.

Rica etsem bu bölüm bolca yorum yapar mısınız? Final olduğu için yeri ayrı bende. Bölüm içerisinde yapmasanız da sonda bölüm veya kitap hakkında düşüncelerinizi yazın lütfen. Neler düşündüğünüzü merak ediyorum.

Son kez iyi okumalar :)

*

Kaçarı yoktu.

Ne yaparsam yapayım yanacaktık. Ne yaparsam yapayım yol uçurumdu bize. Ne yaparsam yapayım gece üstümüze yağacaktı. Kaybetmeye mahkum bir çift kurbandık biz.

Evde geçirdiğim iki günden sonra Hogwarts'a henüz gelmiştim. Sabahın erken saatleriydi. Güneş yeni yeni doğmaya başlıyordu ve ben yatağımda oturmuş düşünüyordum. Belki, diyordum. Belki Tanrı erimemize izin vermezdi.

Babamın söylediklerini düşündükçe nefes almam zorlaşıyor, ne kalbimin ne de benliğimin kaldıramayacağı bir his kaplıyordu hücrelerimi. Çaresizlik. Korku.

Zaman acımasızca ilerlerken sadece düşünüyordum. Kahvaltıya bir saat belki daha az kalmıştı. Saatlerimi düşünerek harcamıştım. Nasıl geçtiğini anlamaya fırsatım olmamıştı bile. Saatler hızla ilerliyor, zamanın korkunç kahkası kulaklarımı tırmalıyordu.

Kapının açılmasıyla irkilerek oraya döndüm. Kuzguni karası saçları dağılmıştı. Yuvarlak gözlüğünü gelişigüzel yerleştirdiği belli oluyordu çünkü hafif yamuktu.

Kapıyı kapatıp ağır adımlarla yatağıma yaklaştı. Bense bariz bir açlıkla, özlemle izliyordum her bir hareketini. Yatağın kenarına oturdu. "Güneş doğmaya başlarken geldiğinizi gördüm. Yalnız bırakmamın daha doğru olacağını düşündüm ama dayanamadım." dedi o berrak sesiyle. Konuşması, sesi bile beni kendine daha çok bağlıyordu.

"Neler oldu?" dedi bu sefer ben cevap vermeyince. "Kızdı." dedim beklentiyle bakan yeşillerine karşı. Ardından elinden kavrayarak onu kendime çekip sıkıca sarıldım. O da hemen kollarını bana doladı. Kafası tam kalbime denk geliyordu. Her sarıldığımızda yapıyordu bunu. Hoş, bende alışmıştım.

Hıçkırık sesi duyunca Harry'yi kendimden uzaklaştırıp yüzüne baktım. Gözyaşları yanağından çenesine doğru akıyordu. "Özür dilerim." dedi. Bir hıçkırık daha koptu dudaklarından. Ölsem, diye geçirdim içimden. Ağlamasını görmek yerine ölsem.

Ellerimle yüzünü kavradım. Dudaklarımı gözlerinden akan yaşların üzerinde gezdirdim yavaşça. Geri çekilip yanağındaki yaşları baş parmağımla sildim.

"Gözlerin ilkbahar, Potter, bir daha ilkbaharda yağmur yağdırma."

Gülümsedi hafifçe. O gülüşünde çiçekler saklardı, bilirdim.

"Ağlamazsam nasıl sularım tenimdeki çiçekleri. Nasıl büyürler?"

"Seni, gülümsemeni, gözlerini her gördüğümde o çiçekler büyüyor. Sana her dokunduğumda yenisi ekleniyor tenime." diye fısıldadım dudaklarımı dudaklarına bastırmadan hemen önce.

O da karşılık vererek araladı dudaklarını. Bir daha öpemeyeceğimin bilinciyle, hırsla öpüyordum onu. Biliyordum bir ömür bu öpücükle idare etmem gerekecekti. Bu geceden sonra ne ona sarılabilecek ne de öpebilecektim. Bitmişti, buraya kadardı. Buraya kadardık.

Yanağımda hissettiğim ıslaklıkla ağladığımı yeni idrak edebildim. Harry'nin sesli inleyişi ve ağzıma gelen metalik tatla geri çekildim. Fark etmemesi için gözyaşımı hızlıca silip Harry'ye odaklandım. Dudağı kanıyordu, ısırmış olmalıydım. "Özür dilerim." dedim kanayan yere bakarken. "Önemli değil, olur öyle." diyip gülümsedi.

Flowers On My Skin | DrarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin