4. Bölüm

3.6K 362 218
                                    

Kahvaltı için Büyük Salon'da oturuyordu. Üzerinde gecenin yorgunluğunu taşıyordu, yatamamıştı tüm gece. Fazlasıyla dağınık saçları yataktan kalktığı gibi gelmiş izlenimi veriyordu. Zümrüt yeşili gözleri yorgunlukla bakıyor, yuvarlak gözlüğü gözünü çevreliyordu. Gözünün altı uykusuzluktan hafifçe kızarmıştı.

Diliyle dudağını ıslattıktan sonra konuşmasını bekleyen Ron ve Hermione'ye baktı. Nasıl söyleyeceğini bilemiyordu. Zaten Hermione biliyor gibiydi, parlayan gözlerinden belli oluyordu bu. Ron'un ise hiçbir şeyden haberi yoktu.

"Draco'dan hoşlanıyor olabilirim, birazcık." Birazcık derken işaret ve baş parmağını kullanarak miktar işareti yapmıştı. Hermione istediğini almış gibi suratına büyük bir gülümseme yerleştirdi. Sesli olarak itiraf etmesi hoşuna gitmişti. Ron'un ağzı şaşkınlıkla aralanmıştı. Harry'nin şaka yaptığını söylemesini bekliyordu. Harry ise gergince dişlerini dudağına geçirmiş masaya bakıyordu. Sessizliği bozan Ron oldu:

"Bu Draco, bildiğimiz Draco Malfoy olan Draco mu? Sanırım yanlış anladım."

"Yanlış falan anlamadın, Ronald. Sene başından beri Harry'nin Draco'ya olan bakışlarından hislerini anlamamış olamazsın."

"Elbette anlamadım. Dumbledore muyum ben her şeyi anlayayım?" Harry'ye baktı, "Yani sahiden Draco Malfoy olan Draco Malfoy'a mı abayı yaktın?"

Harry gözlerini devirdi. "Abayı yakmak falan yok, aşık olmuşum gibi davranma. Sadece ucundan hoşlanıyor olabilirim."

"Bana pek ucundan gelmedi." dedi Hermione sırıtarak. Ron da ona eşlik etmişti. Harry de onlara tekrar göz devirdi. Derin bir nefes aldı üzerinden bir yük kalkmış gibiydi.

Mektuplardan bahsetmek gibi bir niyeti yoktu, elbette. Sapık sanılmak istemiyordu. Bazı şeyler ona özel kalabilirdi.

Tatil günü olduğu için ders yoktu. Hermione de onu zorla kütüphaneye göndermişti ders çalışması için. Yarım saat kadar kütüphanede oyalandıktan sonra elindeki kül grisi defteri sıkı sıkı kavrayarak raflardaki kitaplara bakınan Draco dikkatini çekti.

İşte şimdi kütüphanede onu tutabilecek bir sebep bulmuştu!

Etrafına bakındı: İkisi dışında görünürde birileri yok gibiydi. Kapattığı kitabını yeniden açıp sandalyede rahat bir pozisyon aramaya başladı. Sonuçta herhangi bir kriz anında yanında olmalıydı yardım etmek için.

"Gri kitabı neden hiç bırakmıyor?" diye fısıldadı kendi kendine. Draco ise raftaki kitaplardan birini seçmiş, masasına yerleşmişti. Kitabi okuyup ara ara gri defterine notlar alıyordu yine. Ortadan ayırdığı sarı saçları önüne düşmüştü. Sağ eliyle yazarken sol elini de masaya dayayıp parmaklarını sessizce vurarak ritim tutuyordu.

Yarım saat kadar Draco ders çalıştı, Harry de onu izledi. Daha sonra Draco gri defteri ve raftan aldığı kitabı tekrar eline alıp raflara ilerledi. Aldığı kitabı geri yerine koyarken kül grisi defteri de sanki her an elinden uçup gidecekmiş gibi sıkıca kavramıştı. Başka bir kitap almadan tekrar masaya geldi. Kül grisi defterden rastgele bir sayfa açıp, Harry'nin çizim olduğunu tahmin ettiği, bir şeyler karalamaya başladı.

Harry ne çizdiğini merak edip elindeki kitabı, yeri oraya ait olmadığını bildiği halde, az önce Draco'nun koyduğu raflara ilerleyip oraya yerleştirdi. Böylece Draco'nun hemen önündeydi. Draco'nun bakışlarının sırtında dolaştığını hissedebiliyordu.

"Ne yapıyorsun, Potter?"

Harry yavaşça Draco'ya doğru döndü. Gözü gri defterdeydi ama Draco'nun kolundan göremiyordu. Harry'nin kitaba baktığını fark edince sertçe kapattı kitabı. Harry de bakışlarını Draco'ya dikti. "Ne yapıyormuşum?"

"Kitabi oradan almadığını gördüm. Ne halt yemeye buraya bırakıyorsun?"

Dudaklarını birbirine bastırdı Harry. "Öyle mi? Karıştırmış olmalıyım." Sandalyesinde oturan Draco'ya bir adım yaklaştı. Elini merakla gri defterin üzerine koyup, "Burada ne var?" diye mırıldandı, "Ne çiziyordun?"

Sarışın olan sandalyesinden refleks olarak kalkıp Harry'nin bileğini kavradı sıkıca. "Seni alakadar etmez. Seni ilgilendirmeyen şeylere burnunu sokmadan rahat duramaz mısın sen?" Kavradığı bileği sertçe ittirdi, "Şimdi git köşede oyna!"

Harry acıyan bileğini sol eliyle kavrarken sinirle Draco'ya baktı: "Ne saklıyorsun bu kadar gizli?"

Sinirle gülüp önüne gelen sarı tutanlarını arkaya doğru ittirirken yeşillere çevirdi sert bakışlarını. "Aptal değilim. Defter sikinde bile değil. Kahramancılık oynamak istiyorsun yine. Ders çalışmadığın halde o yüzden kütüphanedesin; panik atak geçiririm diye!" Sinirle sesli bir kahkaha atıp sesini yükselttiğinin farkına varmadan devam etti,

"Seçilmiş Kişi; Harry Potter, onu ilgilendirmeyen şeylere her seferinde burnunu sokup kendini kahraman ilan eden kişi! Benim senin yardımına falan ihtiyacım yok. Aptal kahramanlık hikayelerini başkası üzerinden tamamla!"

Gri defterini eline alıp, Harry'yi arkasında bırakarak, kütüphaneden çıkacakken bir şey aklına gelmiş gibi durup tekrar Harry'ye döndü,

"Bir daha sapık gibi köşelerden izleme. Kendimi taciz edilmiş gibi hissediyorum." Sesi deminki gibi sert değildi bu sefer. Adım seslerinden kütüphaneden çıktığını anladı Harry. Kısa bir süre daha oyalandıktan sonra o da çıktı kütüphaneden.

__ __

Üç gün geçmişti. Geçen üç gün içerisinde Draco ile hiç konuşmamıştı. Şimdi ise Quidditch antrenmanları vardı. Maçlar yakında başlayacaktı. Takımını toplayıp Quidditch sahasına geldi. Hepsi antrenmana başlamıştı. Harry de yanlarında, önlerinde, arkalarında uçarak onları izliyor bazen komut veriyordu. Hermione ve, geneli Gryffindor olan, diğer öğrenciler seyirci yerlerinde oturmuş antrenmanı takip ediyorlardı. Draco ise bir ağacın gölgesinde oturmuştu. Elindeki kitap açıktı ama Quidditch antrenmanını izliyordu daha çok.

Ginny tam sayı atacakken ona doğru hızla gelen Bludger'ı Harry fark etti. "Ginny, Bludger'a dikkat et!" Konuşurken aynı zamanda hızla ona doğru uçuyordu. Ginny, Harry'nin uyarısıyla direk eğilmişti ve Bludger doğrudan boşluğa uçtu. Derin bir nefes alırken fısıldadı, "Teşekkürler." Harry koyu saçlarını karıştırırken samimi bir şekilde gülümsedi.

Takıma döndü, "Bugün bu kadar yeter." Herkes yere inerken Hermione de yanlarına gelmişti. "Çok iyiydiniz, kazanacağınıza eminim." Hermione neşeyle konuşurken Harry midesinin kasıdığını hissetti. "Siz devam edin, gelirim ben." Yanıt beklemeden tuvalete ilerledi hızlı adımlarla.

Klozete ilerleyip içindekileri dışarı atmaya başladı. Boğazı yanıyordu. Arkadan bir el saçlarını geriye doğru yatırınca şaşkınca arkasını döndü. Soluk teni ve ifadesiz grilerle karşılaşmayı beklemiyordu, elbette, ama midesinin daha fazla kasılmasından tepki veremeyip kusmaya devam etti.

Draco da o sırada bir eliyle Harry'nin saçlarını geride tutarken öbür eliyle de sırtını okşuyuyordu usulca. Parmaklarının Harry'nin sırtında dolaştığının farkında bile değildi. Midesi bulanmıyor mu, diye düşünmeden edemedi Harry.

İşi bittikten sonra Draco basit bir büyüyle klozeti temizledi. Bir şey söylemeden elinden tutup Harry'yi yerden kaldırdı. Lavabonun önüne getirip gözlüklerini çıkardı ve suyu açtı. Harry titreyen elini soğuk suya koyup daha yüzüne bastırdı. Suyu kapatıp elini Harry'nin alnına yasladı. "Ateşin var. Madam Pomfrey'in yanına gitmeliyiz."

"Gerek yok, uyursam geçer."

Draco onu takmadan hastane kanadına doğru ilerletmeye başladı kısa olanı. Madam Pomfrey'in yanına geldiklerinde Harry'yi yatağa uzandırdı. "Ateşi var ve kusuyor."

Madam Pomfrey vücut ısısını kontrol ettikten sonra iksir yapmaya başlamıştı bile. Draco da Harry'nin yatağının yanındaki sandalyeye oturmuştu.

Draco pencereden dışarıyı seyrederken Harry de onu izliyordu. Ortadan ayırdığı açık sarı saçları her zaman düzenliydi. Bembeyaz teni göz alıyordu. Yüzü ve gözleri her zaman solgundu. Bir elini de çenesine dayamış adeta bir eser gibi duruyordu.

Harry onu saatlerce izlemek istiyordu ama çok yorgun düşmüştü ve gözlerinin kapanmasına daha fazla direnemedi.

Okuyan 3 5 kişi nasılsınız bakalım bxjnxqk

Flowers On My Skin | DrarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin