Herkesin uyuduğundan emin olunca yavaşça yataktan kalkıp pencerenin önüne geldi. Narin ellerini pencereye yaslayıp dışarıyı seyretti ifadesizce. Geceyi ve karanlığı sevdiği için her gece pencerenin önünde alıyordu soluğu. Gökyüzünde olan grilerini aşağıya indirip ağaçlara dikti. Kimseyi uyandırmamak için yavaşça pencereyi aralayıp rüzgarın beyaza yakın sarı saçlarını taramasına izin verdi.
On beş dakika kadar durdu öylece. Mektubun gelmeyeceğinden emin olduktan sonra rahat bir nefes verdi. Öylesine bir mektup olduğuna inandırmıştı kendini, anlamı olmadığına inandırmıştı. Birinin onu seveceği, değer vereceği ifadesi korkutuyordu onu içten içe çünkü kimse onu sevmek gibi bir hata yapmamalıydı ona göre.
İçinin rahatlamasıyla yatağına doğru yürümeye başladı. Çıplak ayağının çıplak zeminde sürtünmesiyle içi ürperdi. Yatağına uzandı yavaşça. Haklı çıkmıştı, öylesine gönderilen, boş bir mektuptan başka bir şey değildi. Derin bir nefes aldı, artık rahatça uyuyabilirdi.
__ __
"Draco, uyan."
Blaise'ın yeni uyandığı için pürüzlü olan sesiyle gözlerini hafifçe araladı. "Sen git ben gelirim beş dakikaya." diye mırıldanırken aynı zamanda yatakta sağ tarafa döndü. Komidinin üzerinde duran mektupla gözleri büyüdü. O saçma mektuba ikincisi eklenmiş olamazdı değil mi? Ani bir hareketle yatakta oturur pozisyona geçti. Nasıl gelmiş olabilirdi ki? Dün gece açık unuttuğu pencereye gözü takılınca bir küfür mırıldandı. Hızlıca elini mektuba atıp sadece herhangi birinden gelen isimli bir mektup olmasını umdu. Gönderen kişinin ismini göremeyince sinirle nefes alırken mektubu direk çekmecelerden birine attı. Daha sonra da okuyabilirdi.
Önce soğuk bir duş aldı. Sonra belinde havluyla, ellerini saçlarına atarak yatağının önüne geldi. Beyaz gömleğini kollarından geçirip düğmelerini iliklemeye başladı ağır ağır. Havluyu belinden çekip önce boxer sonra pantolonunu giydi. Kravatını alıp aynanın karşısına geçti. Kravatını düzelttikten sonra saçlarını düzgünce taramaya başladı. Her zamanki gibi göz alıcı duruyordu, farkındaydı.
Henüz dersin başlaması için erken olduğunu görünce yatağa oturup mektubu çekmeceden çıkardı. Hızlıca mektubu açıp okumaya başladı;
Draco Malfoy...
Adın takımyıldızı olan Draco'dan geliyor, değil mi? Muhtemelen biliyorsundur ama bahsetmek istiyorum,
Olimpos'un genç ve yaşlı Tanrıları evrenin sahipliğini ele geçirmek için savaşmışlar birbirleriyle. Savaşın sonuna doğru Draco, Savaş Tanrıçası Athena'ya karşı gelmiş. Athena onu kuyruğundan yakalayıp gökyüzüne fırlatmış. Draco cennetin kubbesine çarpınca vücudu gökyüzünde düğümler haline gelmiş. Kuzey Kutbuna yakın soğuk bölgelerde gökyüzüne çarptığı için, vücudundaki düğümleri çözemeden donmuş ve Draco'nun gökyüzündeki donmuş hali 'Draco Takımyıldızı' yani 'Ejderha Takımyıldızı' olarak gökyüzünde özgürlüğünü ilan etmişcesine duruyor.
Sence senin de adının hakkını vererek hapsedildiğin kafesinden çıkıp özgür olman gerekmiyor mu?
Yazılan yazı Draco'nun kaşlarını çatmasına sebep olmuştu. Bu kimdi ve ona böyle şeyler deme cesaretini nereden alıyordu? Mektubun içinde başka bir kağıt bulunca ona baktı; Büyüyle yapılmış gayet gösterişli ve parlak Draco Takımyıldızı duruyordu.
Hızlıca mektubu önceki mektubu sakladığı kutuya bıraktı ve dakikalar sonra başlayacak olan Bitki Bilim sınıfına doğru ilerledi.
__ __
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Flowers On My Skin | Drarry
Fanfiction[Tamamlandı] "Durduramıyorum bunu, başta küçük bir tohum olarak yerleşti yüreğime. Daha sonra büyüdü, büyüdükçe zorlaştı gizlemesi. Daha sonra bir sarmaşık gibi ele geçirdi tüm benliğimi ve ben bununla mücadele edemiyorum." Draco hala Harry'nin...