₰ XXIV

344 31 1
                                    


Çantamı koluma takarak ufak bir kurdele ile süslenmiş hediye kutumu alıp ücretini ödediğim taksiden indim. Çok da sağlam yolları olmayan bir kenar mahalleydi. Taksiyle gelinceye kadar sarsıntıdan az daha midem ağzıma geliyordu. 

Yıpranmış yolun iki yanında uzanan gece kondu benzeri evlerin numaralarında gezdirdim meraklı bakışlarımı. Boşta kalan elimle kabanımın cebinden adresin yazıldığı ufak kare kağıda tekrar baktım. İlerideki bahçe telleri bakımsızlıktan kötüleşmiş evdi. 

Topuklular üzerinde taşlı yolda dikkatle yürüyerek evin kapısının önüne geldim ve derin bir nefes alarak kapıyı çaldım. Çok geçmeden yirmilerinin sonunda bir kadın açtı kapıyı. Arkasından biri kız diğeri oğlan iki çocuk da belirmişti. 

Kadın bu beklenmedik misafir karşısında ilgili bir şekilde bakışlarını üstümde gezdirdi. "Kime bakmıştınız?" diye sordu meraklı bir eda ile. 

Gülümseyerek "Han MinTae Bey'e bakmıştım." dedim. 

Kaşlarını çattı. "Eşim olur kendisi. Markete kadar gitti. Birazdan gelir ama." 

Kaşlarımı kaldırdım ve arkasında uzanan koridora bir bakış attım. Kadın konuşmama gerek kalmadan demek istediğimi anlayarak kapıyı sonuna kadar açtı ve geçmem için eliyle işaret etti. "Lütfen beklemeyin bu soğukta içeriye girin." 

Davetine teşekkür ederek koridora giriş yaptım. Sağ tarafımda bir portmanto vardı. Aşağısına ayakkabılar dizilmişti. Ayakkabısız girmek istemesem de eğilerek kendiminkileri çıkardım ve verdiği terlikleri giyerek kadının arkasından bir salona girdim. Evin içi de dışından pek farklı değildi. Hava soğuktu ama içerinin dışarıdan geriye kalır yanı yoktu. 

Uzun bir süredir kullanıldığı belli olan kanepeler vardı. Ortaya bir ayağı çok sağlam olmayan bir sehpa konmuştu. 

Kadına dönerek elimdeki kutuyu uzattım. "Buraya gelirken yolda bir tatlıcı gördüm. Çok ünlü bir Türk tatlısı da satıyorlardı: Baklava. Elim boş gelmek istemedim." Çocuklara baktım. "Seveceklerine eminim."  

Kadın minnetle eğilerek teşekkürler etti ve kutuyu alarak içeri bıraktı.

Koltuklardan birine oturarak ellerimi dizlerimin üstüne koydum. "Mahsuru yoksa, eşimle ne konuşacağınızı sorabilir miyim?" dedi kadın da çaprazımdaki koltuğa oturdu. 

"Mahsuru yok tabi ki de." dedim anlayışlı bir sesle. "Eşiniz, MinTae Bey'e bir iş teklifinde bulunmaya gelmiştim. Şimdilik büyümekte olan bir yatırımcıyım ve kendisinin işine oldukça bağlı olan bir personel olduğunu duydum. Eğer kabul ederse birlikte çalışmak için teklifte bulunacağım." 

Kadının gözleri büyüdü. İki çocuğu koltuğun kenarına tünemiş kocaman açtıkları merak dolu gözlerini üstümde gezdiriyorlardı. Kız olan daha büyük duruyordu. 

Han MinTae beni kaçırdıkları zaman cüzdanını yürüttüğüm adamdı. Cüzdan da kimliği de olduğu için bulmam çok zor olmamıştı. HaEun'nın babası Lee MyungJin'in adamlarından biriydi ve işe yarayabileceği düşüncesi ile buraya gelmiştim. Elbette tatlı dışında ufak bir sürprizle de. 

Kapının açılıp kapanma sesini duyduktan biraz sonra elinde bir tane market poşetiyle geldi Han MinTae. Eşi onu karşılamak için ayağa kalktı. Kadın bu habere çok sevinmişti. "Misafirimiz var." dedi kadın mutluluğunu sesine de yansıtarak. 

"Kimmiş?" dedi MinTae bakışlarını bana döndürdü. Şaşkınlıkla yerinde kalırken poşet gevşeyen parmakları arasından kayıp yere düştü. 

Ayağa kalkarak adamı selamladım. "Ben de sizi bekliyordum MinTae Bey." 

Uzun boylu bir adamdı. O karanlıkta yüzünü net seçememiştim. Otuzlarının başında, siyah saçları kısacık kesilmiş, takım elbise giyinmeyince daha bir sıska duran uzun boylu biriydi. Alnına şimdiden çizgiler düşmüştü. 

Heaven in the DarknessHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin