İtiraf etmek gerekirse hayatımın bir süre sonra asla düzene giremeyeceğini, umutsuzca yolunu gözlediğim bir adam tarafından kandırıldığımı düşünüyordum.
Gidişinin ardından bende geriye birkaç parça fotoğraf kalsa dahi, onunla geçirdiğimiz anılar sıcak bir yaz günü gibi hatırda kalıcıydı.
"Hazır mısın?" dedi YoonOh elimin üstüne elini koyup sıcak dokunuşuyla yanımda olduğunu hatırlatarak. Arabayla akşam yemeğinin gerçekleşeceği Gangnam'daki çok lüks bir restorana gelmiştik. ChungHee beni almayı teklif etmişti ama yolumun üstünde olduğunu kendimin geleceğini söyleyerek orada buluşacağımızı söylemiştim. Lee ailesinin tamamı bu akşamki yemekte boy gösterecekti.
Kafamı salladım ve dikiz aynasından son defa kırmızı rujumu kontrol ederek ona döndüm. Gergindim. Beni kaçırıp öldürmek ile tehdit eden bir adamla aynı masaya oturacaktım ve bunun hiç farkında değilmişim gibi rol kesmek kanımı kaynatıyordu. Hala daha gülüşü kulaklarımı tırmalıyordu. Şeytan zihnimde mesken tutmuştu ve o masayı başına geçir diye taktik verse de hayır, bu gece şeytan kendi işine bakacaktı. Asıl mesele başka birisiyle çözülecekti.
Dudaklarımı birbirine bastırıp temkinli ifadesinde gezdirdim bakışlarımı. Daha birkaç saat öncesinde kolları arasındaydım. Nasıl da birden buz gibi olmuştu içim.
"Artık gitsem iyi olur." dedim arabanın kapısını açıp otoparka inmeden önce ona son defa baktım.
Kafasını salladı. "Herhangi bir şeyden şüphelenirsen ne yapacağını biliyorsun. Dikkatli ol."
Kapıyı kapatıp topuklularımın üstünden gerisin geri döndüm ve yukarı çıkan asansörlere ilerledim. Önünde bir güvenlik duruyordu. Beni görünce kafasıyla selam verdi ve kapıyı benim için açtı. İçeri girdim. Yemek için ayarlanmış katın düğmesine basıp kapılar kapanmadan önce arabada bekleyen YoonOh ile göz göze gelmiştik.
İkinci kata çıkınca başka bir personel karşıladı beni. "Rezervasyonunuz var mıydı efendim?" diye sordu yüksek kürsünün arkasından. Önünde bir liste vardı.
"Kim Yoora. Lee ailesiyle beraberim."
Kafasını salladı. Eliyle işlemeli kapının ardını gösterdi. "Size masaya kadar eşlik edeyim."
Kafamla onayladıktan sonra omuzlarım attığım kısa, kalın ceketi portmanto kısmına bıraktıktan sonra görevli bana masaya kadar eşlik etti. Buradan Han Nehri'ni rahatlıkla gören devasa bir cam duvarın önüne uzunca bir masa konumlandırılmıştı. En son gelen bendim anlaşılan.
ChungHee, beni görünce ayağa kalkarak yanıma geldi ve hafifçe belime dokunarak yanağıma ufak bir öpücük kondurmuştu. Ona tam uyan çok şık siyah bir takım elbise giyinmişti.
Masadakilere göz gezdirdim. Bir uçta ChungHee'nin babası Lee MoonChul, diğer uçta amcası Lee MyungJin oturuyordu.
Lee MoonChul'un yanında eşi SooAh Hanım vardı. Beni görünce gülümsemişti. Nasıl da hiçbir şeyden haberi yokmuşçasına, iyi bir kadını oynayarak öylece gözlerime utanmadan bakabiliyordu. Onun yanında HaEun vardı.
ChungHee, bana HaEun'nın karşısında MyungJin'nin de çaprazında kalan sandalyeyi çekti.
Masada bizden başkası yoktu. HaEun'nın annesi gelmemiş miydi?
"Hoş geldin kızım. Biz de seni bekliyorduk." dedi Lee MoonChul.
Ona gülümseyerek, "Geciktiğim için kusura bakmayın. Gangnam trafiği fazla yoğun." dedim.
HaEun dirseklerini masaya yaslamıştı. Diğerlerine bir şey yansıtmasa da bakışlarında ban doğru çok içten nefretlerini gönderiyordu.
MyungJin'nin işareti ile garsonlar servise başlamıştı. "Okulun nasıl gidiyor kızım? Bu olaylardan sonra devam ediyor musun?" dedi hemen sol tarafımdan yükselen hiç unutmayacağım o ses. Aynıydı. O günkü iğrenç alaycılığı hala üstündeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Heaven in the Darkness
أدب الهواةKim Yoora hayatını belli planlar doğrultusunda yaşardı. Ansızın karşısına Jaehyun çıktığında o planları kendine göre şekillendirdi ama gidişi ardında bir yıkıntıdan daha fazlasını bırakmadı. ... "Onu ilk gördüğüm an, anlamıştım onda farklı şeylerin...