Bana ilk dokunuşunu hatırlıyorum. Ellerimizin ufak temasını bile günlerce unutamamış, her defasında aklımda canlandırıp durmuştum.
Gecem ve gündüzüm tamamen bir adam olmuştu. Adı YoonOh'du.
Bana ilk itirafı zihnimde tekrar canlandığında gülmeden edememiştim.
Rehabilitasyon merkezinden çıktıktan iki gün sonra artık alışkanlık haline getirmişti ki odamın balkonunda belirmişti bir gece yarısı.
O soğukta burada ne işi olduğunu sorgulayarak balkona çıktığımda koşturduğu her halinden belli oluyordu. Nefes nefese bir şekilde kızarmış yanaklarıyla karşımda duruyordu.
"Ne bu telaş? Arkandan atlılar mı kovaladı?" diye sordum üstümdeki hırkaya sarınarak.
Kafasını hızla iki yana sallayarak yutkundu. "Önemli bir şey söylemek için geldim."
Kaşlarımı çattım hafifçe. "Senin için önemli şeyler genelde benim için oldukça can sıkıcı oluyor ama buraya kadar gelmişsin madem, seni dinliyorum."
Birkaç adımda karşıma gelerek daha dik bir şekilde durdu. "Seni seviyorum Kim Yoora. Bir gece yarısı beni uykumdan edecek kadar önemli olan şey buydu."
Kaşlarımı kaldırdım. Temkinli bir şekilde oldukça ciddi yüz ifadesine baktıktan sonra balkonun ucuna yürüyerek karanlık bahçede gezdirdim gözlerimi. Beklediğimin aksine kimse yoktu.
"Benimle oyun mu oynuyorsun? Diğerleri aşağıda falan bizi dinliyor herhalde. Bil diye söylüyorum senin şakaların ramen tadı veriyor. Ben de ramenden nefret ederim."
Yanından geçmek için ilerlediğimde eli koluma tutundu ve beni durdurdu. Bedenimi çevirmeden sadece kafamı hareket ettirerek soğuk bir ifadeyle gözlerine baktım. "Bunu da nereden çıkardın? Şaka falan değil!" Sesi sonlara doğru katılaşmış ve bir fikri akla sokmaya çalışır gibi çıkmıştı.
Tamamen ona döndüm. İstemsizce kalbim hızlanmıştı. "Şaka değilse de bir anda yüz seksen derece dönmen için kafana saksı falan düşmüş anlaşılan."
Derin bir nefes aldı burnundan ve alnını ovaladı düşüncelerini bir araya toplamak istiyor gibiydi. "Bak, sen o gece bana karşı hislerini açıkça ifade edince sana karşı haksızlık ettiğimi fark ettim. Geç de olsa anladım. Senin yanında kendimi daha iyi hissediyorum. Yedi yirmi dört asık suratla gezmek isterken seni görünce bir aptal gibi gülümsemeden edemiyorum. Beni tüm kusurlarımla kabul edecekmişsin gibi hissediyorum. Sadece YoonOh oluyorum. Başka kimliklere ihtiyaç duymadan. Tüm bunlar da tek bir kapıya çıkıyor: Seni seviyorum Kim Yoora. Bu dünya üzerinde gerçekten hissettiğime inandığım tek his seni sevmek." Son söylediği tanıdıktı.
Eğilerek elimi kavradı ve göğsünün ortasına yasladığında kalp atışlarını avucumda hissetmiştim. Kulaklarım uğuldarken onun hızlı ritimlerine ayak uydurdu benim kalbim de. Doğru mu söylüyordu? Gerçekten beni seviyor muydu? Bunu itiraf etmesi bu kadar uzun mu sürmüştü?
Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Bilemiyorum YoonOh. Belki de hislerin geçicidir. Bunun garantisini veremezsin."
"Veririm." dedi kararlı bir eda ile baş sallayarak. "Bana tek bir şans tanı. Sevdiğime inandırayım seni."
Kaşlarımı kaldırdım. "Sonra da çekip gidesin diye mi?"
Kaşları çatıldı. "Neden gideyim Yoora? Kendi kafandan kurduğunun farkında mısın?"
Elimi havada geçiştirircesine salladım. "Her neyse. Uykumdan uyandırdın beni saçmalıyorum işte."
Güldü. Elini alnına vurdu. "Buraya gelinceye kadar kaç defa geçirdim kafamdan sana hislerimi nasıl açıklamam gerektiğini. Sen ise ne yaptın ne ettin konuyu bambaşka bir yere getirmeyi başardın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Heaven in the Darkness
FanficKim Yoora hayatını belli planlar doğrultusunda yaşardı. Ansızın karşısına Jaehyun çıktığında o planları kendine göre şekillendirdi ama gidişi ardında bir yıkıntıdan daha fazlasını bırakmadı. ... "Onu ilk gördüğüm an, anlamıştım onda farklı şeylerin...