₰ IX

430 39 8
                                    

Zihnim bir oda olsa, içerisi kırık aynalarla dolu olurdu. Aynalar her yerdeydi. Nereye kaçarsam kaçayım, nereye saklanırsam saklanayım bir gölge gibi peşimden gelir ve aslımla yüzleştirmeye çalışırdı.

Orada yüz bana aitti ama bir o kadar yabancı hissettiriyordu. Bir beden içerisine sıkışmış, birbirinin zıttı iki ruh. Hapis edildikleri bu kafesten kurtulmak için beni bir uçurumun ucuna sürüklüyorlardı.

Kalabalık bir ortamdaydım. Şık kıyafetler ve takıların gölgesi arkasına saklanmış kişilerle dolu bir yerdi. Moda camiasına ünlü birinin defilesindeki after partylerden biriydi. Annem beni de gelmem için zorlamıştı. Ne de olsa kısa bir süre sonra ben de bu tür yerlerde adımı geçirmeye başlayacaktım.

Annem beni önemli kişilerle tanıştırmıştı. Birçok moda eleştirmeni, ünlü konuklar... Hepsiyle yüzümdeki o ezberlenmiş gülümseme ile el sıkışıp ayak üstü birkaç laf ettim.

Parmaklarım arasındaki şampanyadan bir yudum daha alarak boğazımı ıslattım. Üstümde annemin seçtiği beyaz, uzun bir elbise vardı. Bir bacağındaki derin yırtmaç yürüdükçe açılıyordu. Elbise anneme göre bir imzaydı. Özellikle beyaz seçmişti ki fazla bir kilom olup olmadığı hemen belli olsun diye. Sabahtan bu daveti öğrendiğimden dolayı ağzıma su dışında hiçbir şey götürememiştim. En son o kadar acıkmıştım ki su ile açlığımı bastırmaktan artık uyuşmuş midemi hissetmiyordum. Bu parlak ihtişamın karanlık yüzü de buydu. Etrafta son model elbiseleri ile boy gösteren kadınların böyle bir işkence çektiğinden emindim ama etraftaki kameralara daha şık görünmek için yüzlerindeki o bilindik gülümsemeyle bunu saklıyorlardı.

"Merhaba." dedi yurt dışında da adını duyurmayı başarmış bir tasarımcı. Birkaç defa MiCha sayesinde adını duymuştum. "Ben Antonio Lang." MiCha şu an burada olsa heyecandan kalpten gitmişti. Bana uzattığı elini kibarlıkla sıktım ama adam hafifçe eğilerek elimin üstünü öptü. Yüzümdeki gülümsemeyi bölmeden adama baktım. Yanında bir adam ve kadın daha vardı. Kol kola girmişlerdi ve Korelilerdi. Bay Lang'in aksanlı bir İngilizcesi vardı. Yeterli olmadığı yerde arkasındaki çift devreye giriyor olmalıydı. Adama kendimi tanıttım.

"Sizinle tanıştığıma çok memnun oldum Bayan Kim. Methedildiğiniz kadar güzel bir kadınsınız."

"İltifatınız için teşekkür ederim. Tasarımlarını yakından takip ediyorum. Bir hayranınız olarak sizinle tanışmak benim için de bir onur." Yalandı. Adamı doğru düzgün tanımıyordum bile ama böyle ortamlarda sahtelik pek de eksik olmayan bir şeydi.

Adam elinde tuttuğu şarap kadehinin dibinde kalanı, bir bilek hareketiyle dalgalandırıyordu. Bir eli ceketinin üstünde nizami bir şekilde durmuştu ve konuşurken gülümsemeyi eksik etmiyordu. Gözlerinde salondaki ışıklandırmadan olmadığını anladığım bir parıltı vardı.

"Sizin gibi birisinin hayranım olması, benim için büyük bir ilham kaynağı olacağından emin olabilirsiniz." dedi. "Yakın zamanda sizi tasarımlarım içinde görmekten mutluluk duyarım."

Güldüm. "Elbette. Neden olmasın. İleride çok büyük işlere birlikte imzamızı atabiliriz belki." Umarım bir daha seni görmem.

Adamla konuşmayı oldukça kısa tutmaya özen gösterdim. Biraz daha konuşsaydım beni dansa kaldırmak isteyeceğinden emindim. Adamın da gözlerindeki o ışığın ben kalkmak isteyince dalgalanması tahminimi doğru çıkarıyordu.

Oradan uzaklaştığımda ileride bir yerde HaEun'u görmüştüm. Yanında annesi vardı ve birkaç kişi ile konuşuyorlardı. Böyle bir davette ikisini görmemek şaşırtırdı zaten beni. Adımlarını yanlarına yönlendirdim. Ben onlara doğru yürürken, HaEun ile göz göze gelmiştik. Yüzündeki mutlu ifade çok saniyelik olarak dağılmıştı ama oyunculuğunu konuşturarak bunu hemen toparladı.

Heaven in the DarknessHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin