₰ V

418 40 2
                                    

Geçmişin gölgesi altında kalan, dağıtılmış topraklarıma ektiğim gelecek fidanlarının boyunları  bükük kalmıştı. Uzun zamandır buralarda yağmur yağmıyordu, yağsa bile bu gözlerimden boşalan gözyaşlarımdı; bu da fidanların köklerine zehir misali dağılıyordu.

İç çekerek aynadaki görüntüme baktım. Üstümde kırmızı göğüs dekolteli bir mini elbise vardı. Kısa saçlarımı düz bir şekilde omuzlarımın üstünde bırakmıştım. Abartıya kaçmayacak bir makyajla hazırdım.

Telefonuma gelen mesaj ile yeri ve saati öğrenmiştim. Birkaç defa MiCha'ya da gelmesi için baskı yapmıştım ve en sonunda, bir kez bile konuşmuşluğu olmayan YeJi'nin doğum günü partisine gelmeyi kabul etmişti.

Çantamı alarak aşağı kata indim. Babamın toplantısı geç bir saate kadar aksamıştı ve hâlâ gelmemişti. Annem aşağı katta salonda oturuyordu. Önündeki masada bilgisayarına bakıyordu. Merdivenlerden inerken topuklularımdan çıkan ses ile bana bakmıştı.

Simsiyah saçlarını bir topuz yapmıştı ve iş kıyafetleri hâlâ üstündeydi. Muhtemelen ben yukarıda hazırlanırken gelmişti.

Annem büyük bir moda evi işletiyordu. Eski bir manken olarak moda içine daha fazla girmek için Seul şehrinde en ünlü stilist ve tasarımcıyla çalışıyordu.

"Bir yere mi gidiyorsun?"

Ona doğru yaklaştım. "Bir arkadaşımın doğum gününe katılacağım." diye konuştum.

Tek kaşını kaldırdı. Bu ifadeyi biliyordum. Hiç hoşuma gitmeyecek bir konuşma gerçekleştireceğimizin sinyallerini aldığımda gerildim.

"Bundan benim neden şimdi haberim oluyor?" dedi ayağı kalkıp karşımda dururken. Boyu uzundu ve güzel bir fiziği vardı. Hâlâ gelen bazı mankenlik teklifleri vardı. Ne de olsa bir zamanlar Güney Kore'nin en gözde mankenlerinden biriydi, ama her şey gibi bu ününde sonuna gelinmişti. Bana hamile kaldığında.

"Belki reşit olduğum içindir ve gidebileceğim yerlere karar verebilecek yetkinlikte olduğum içindir, anne."

"Bu yine de benim haberim dışında hareket edebileceğini göstermiyor, Yoora. Sıradan biri değilsin. Ailemizi temsil ettiğin için bir şey yapmadan önce benim iznimi alman lazım." Sesi tok ve kararlıydı. O böyle konuşmuşsa kesinlikle sözleriyle çizdiği o kırmızı çizgiyi geçmek, benim için tüm hayatımı tek bir hareketle silip atmak demekti. Anneme baş kaldırma cesareti gösterebilecek tek bir insan bile tanımıyordum. Kafamı salladım. "Bundan sonra haber veririm."

"Güzel. Kuralları biliyorsun. Sarhoş olmak yok, birden önce evde olacaksın ve kendini küçük düşürecek davranışlardan da sakınacaksın." Tek tek konuştu.

Bunların hepsi mükemmel Kim soyadının yükümlülükleriydi. Soyadımızı alçaltabilecek her türlü davranış, benim geleceğimi etkilerdi. En önemlisi Kim JungWon'un itibarı söz konusuydu. Kendi kızının da kendisi gibi mükemmel olması gerekiyordu.

"Başka bir şey yoksa gidebilir miyim?"

"Aslında var bir şey: Kahya Bay Woo arabanın tamire gittiğini söyledi. Kaza mı geçirdin?"

Ah, şu ihtiyar. Her şeye burnunu sokmayı görev edinmişti kendine.

"Evet. Otoparkta geri giderken çarptım. Ben de bir şey yok ama." diye eklediğimde annemin pek benim durumumla ilgilenmediğini anlamıştım. Sağ elimin titrediğini fark ettiğimde ona belli etmeden yumruk yaparak sakladım.

"Arabada önemli bir şey yoktur umarım. Özel üretim sonuçta."

Kafamı iki yana salladım ve geriye doğru bir adım attım. "Şey ben artık gitsem iyi olur. Geç kalacağım yoksa."

Heaven in the DarknessHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin