₰ IV

466 47 1
                                    

Acını dindiremezsin. Onu uysallaştırırsın. Zamanla alışılabilir hale getirirsin. Benim de tam olarak yaptığım buydu.

Her sabah oturduğum kahvaltı masasında anne ve babamla yaptığım kahvaltıda sessizliğin nasıl canımı yaktığını ama yapabileceğim hiçbir şeyimin olmadığını fark ettim yine.

Tabağıma aldığım birkaç yeşil sebze ve bardağımdaki meyve suyuna dokunmamıştım. Hiçbir şey yiyesim yoktu.

"Yarın önemli bir toplantım var. Geç saate kadar şirkette çalışmayı planlıyorum. Anlaşmacılarla ortak bir nokta yakalayabilirsek önümüzdeki haftalarda iki şehirden önemli katılımcıyla bir ihale düzenlenecek." Babamın sessizliği kırdığında annem ona döndü.

"Bu güzel bir haber. Önemli yatırımlar yaparak şirketteki hisselerini genişletebilirsin."

İkisi sadece iş hakkında birkaç konu daha konuştu. Zaten bir araya geldiğimizde çoğunlukla işleri hakkında yorumlar yapılırdı. Bazen babamın ortaklarından birkaçı davetli olarak soğuk duvarlı evimize gelirdi ve evimizdeki bu sessizlik böyle böyle dağıtılmaya çalışılırdı.

Babam ve annemin tek varisi olarak mühendislik okumaya karar vermiştim. Babamdan sonra tek çocuk olarak şirketin başına geçme hakkım olduğu için soyadımızın devamlılığını sağlayan işlerin yönetimini ben devralacaktım. Ailem kalıcılığı sağlamak için ChungHee'nin aile şirketleriyle bir ortaklık sağlayarak daha da büyümeyi planlıyorlardı. Bu yüzden de ChungHee ile sürekli olarak bir iletişim halinde olmak kaçınılmaz oluyordu.

Birkaç bir şey ağzıma atarak kendimi yemek için zorlamıştım ama devamının gelmeyeceğini anladığımda sessizce oturmaya devam ettim. Babam sofradan kalkmadan kalmak yasaktı. Yasaklar o kadar çoktu ki bazen onlara uymak dayanılmaz oluyordu. 

Üstümde kahve tonlarında mini bir etek, bir gömlek vardı. Yine onlarla uyumlu topuklularımla iki saat sonraki dersime gitmek için hazırdım.

Sonunda babam işe gitmek için kalktığında, onun ardından kalkarak girişe bıraktığım kol çantamı ve içinde bilgisayarımla birkaç ders kitabımın olduğu çantamı alarak garajdaki arabama binmiştim.

Okula doğru sürmeye başladığımda MiCha'dan gelen bir aramayı cevaplandırdım. Çoktan okula gittiğini kampüste beni beklediğini söylüyordu. Arkadan gelen seslere bakılırsa yalnız değildi.

Dün gece davette olanları düşünmüştüm. Sonunda aklımda canlanan ihtimalleri doğrulayabilmem için kendime bir av seçmem lazımdı. Bu yüzden de YeJi'nin aslında işim olmayacağı doğum günü partisine katılacaktım. Ve bu parti yarındı.

Kampüse girdiğimde bir kafede MiCha, JungSu ve MinJoon'u otururken buldum. Önlerinde kahve bardakları vardı. MiCha düne göre çok daha mutlu görünüyordu. Bir sandalye çekerek oturdum. Dersim başlayana kadar oturabilirdim.

JoonJeo bugün okula gelmemişti. Hoş, gelse bile artık bizimle eskisi kadar rahat konuşabileceğini sanmıyordum. Belki ChunHee ile daha öncesine dayanan arkadaşlıkları devam ederdi ama ChungHee bunu bize yansıtmamaya özen gösterirdi. Hâlâ daha o videoyu kimin sızdırdığı hakkında yorumlar dönüyordu.  

"Bu arada," dedi MiCha bakışlarını bana çevirirken. "HeRan ile bir problemin mı vardı? WooJin'i aldattığını herkesin ortasında söyledin." 

"Hayır." dedim oldukça sıradan bir sesle. "Sadece söyleyesim geldi ve söyledim." 

JungSu dudaklarını büktü. "HeRan ile uğraşmaya gelmez. Sonra başına bela olmasın da." 

Güldüm. "Merak etme. Hiçbir şey yapamaz bana."

HeRan ile ortaokuldan beri bir tanışıklığımız vardı ama diğerleri gibi hiçbir zaman samimi bir arkadaşlık kuramamıştık. Bunun başlıca sebebi onun fazla agresif ve kıskanç tavırlarıydı. Tanışmamızın ilk zamanlarında iyi başlasak dahi, onun o zamanlarda hoşlandığı çocuğun bana çıkma teklifi etmesi ile aramızda bir gerginlik başlamıştı. Her ne kadar aramızı iyi tutmaya çalışsam da, hep onun tarafından geri çevrilmiştim. Bir süre sonra ben de olayları akışına bırakmıştım.

Heaven in the DarknessHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin