Soğuktu.
İlk hissettiğim kemiklerime kadar işlemiş olan soğuktu. Titreyerek gözlerimi açtığımda yattığım betonda tüm kaslarım tutulmuştu. Birkaç defa gözlerimi kırpıştırarak bir şeyler görmeyi denedim ama o kadar karanlıktı ki başıma vurulmasının etkisiyle kör kaldığımı bile düşünmüştüm.
Kaslarımdaki sızıyla birlikte eklenen şiddetli baş ağrısı ile inleyerek oturur pozisyona geldim ve ellerimi ağrıyan yere bastırarak ovaladım. "Şerefsizler." diye mırıldandım acı dolu bir inilti eşliğinde.
En son ne hatırladığıma dair zihnimi taradım. Sadece yer düşerken üstüme eğilen maskeli birini hatırlıyordum ve o zaman kaçırılmış olduğumun keskin gerçeği soluk boruma bir bıçak gibi saplanarak soluğumu kesti.
Derin bir sarhoşluk sonrası kanıma enjekte edilen saf korku ve endişe ile telaş içinde yaslandığım soğuk duvardan destek alarak doğrulmaya çalıştım. İlk çabam şiddetli baş dönmesi ile bertaraf edildikten sonra nihayet ayağa kalkabilmiştim. Çıplak ayaklarım direkt zemin ile temas ediyordu. Ayak tabanlarımdan başlayan uyarı dolu ürperti ile buradan çıkmanın bir yolunu bulmam gerektiğini biliyordum ama o kadar karanlık ve sessizdi ki nereden başlamam gerektiğini kestiremiyordum.
Neden ve kim tarafından kaçırılmıştım? Kaç saattir buradaydım? Yokluğumu fark edip beni aramaya başlamışlar mıydı? Şimdi ne olacaktı?
Sorular çok fazlaydı ama cevapları bir o kadar belirsizdi. Bir süre kör bir şekilde duvara tutunarak bir kapı aramaya koyuldum. En sonunda bulduğum kulpu birkaç defa zorlayarak açmaya çalıştım ama beklenildiği üzere kilitliydi.
Derin iç çekişlerle beraber, yorularak tekrar duvar kenarına çöktüm ve birilerinin gelip beni çıkarmasını beklemeye başladım. Beni her neden kaçırmışlarsa elbette benimle görüşeceklerdi de diye düşünüyordum. Boş boş buraya kadar getirme zahmetine katlanıp da tekrar evime bırakacaklarını sanmıyordum.
Ama zihnimde bağırıp duran bir ses içkime katılan uyuşturucu maddenin sahibinin de bu kişilerle bağlantılı olduğunu savunuyordu. Yoksa içkime madde katılıp kontrolümü kaybettikten sonra tesadüfi bir şekilde kaçırıldığımı sanmıyordum.
Sessiz bir bekleyişin ardından bulduğum kapıda bir hareketlilik oldu. İrkilerek sesin geldiği yöne döndüm ve az sonra gözlerimi korkunç bir şekilde yakan bir ışık huzmesi ile karşılaştım. Acı ile gözlerimi kısarak elimi gözlerimin önüne siper ettim.
"Uyanmışsın demek." dedi tanıdık olan bir ses. Bu kafama geçiren adamdı. Gördüğüm kadarıyla yine yüzünde bir maske vardı ve sesi boğuk çıktığı için aslında kim olduğunu anlamak güçtü.
"Siz de kimsiniz? Beni neden buraya getirdiniz?" diye sordum ama bir cevap alamadım. Adam kaba bir şekilde kolumdan tutarak beni ayağa kaldırdığında diretmeden ayak uydurdum. Beni az önce kilitli olan kapıdan dışarı çıkardı. İlk gördüğüm uzun bir koridorun ucunda olan yukarı doğru çıkan merdivendi. Beni bodrum katına kilitlemiş olmalıydılar. Kapının önünde iki adam daha dikiliyordu ve onlarda maskeliydi. Hepsi siyah giyinmişti. Boyları ve kapıları birbirlerine o kadar benzerdi ki yan yana dursalar kimin kim olduğunu bulmam zor olurdu.
Adamın hiç konuşmadan beni merdivenlerden üst kata çıkarması bir patronları olduğunu gösteriyordu. Adamlarını tanımasam bile patronlarını tanıyabileceğimi düşünüyordum. Ne de olsa beni kaçırmak gibi bir nezakette bulunarak yakınlık göstermişti!
Dalgın bakışlarım etrafta dolanıyordu. Hâlâ daha durumun ciddiyetini tam anlamıyla kavrayamadığıma göre kanımda gezen uyuşturucunun etkileri devam ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Heaven in the Darkness
FanfictionKim Yoora hayatını belli planlar doğrultusunda yaşardı. Ansızın karşısına Jaehyun çıktığında o planları kendine göre şekillendirdi ama gidişi ardında bir yıkıntıdan daha fazlasını bırakmadı. ... "Onu ilk gördüğüm an, anlamıştım onda farklı şeylerin...