𝑩𝒍𝒖𝒆 & 𝑮𝒓𝒆𝒚 ❦ 𝑲𝑻𝑯 ⁸

1.1K 148 138
                                    

EP. 8 : Not unfair


Hiç kendiniz hakkında emin olduğunuz bir şeyin aslında doğru olmadığını fark ettiğiniz oldu mu?

Mesela ben asla yalan söylemem ya da söyleyemem diyen birinin mecbur kaldığında politikacılar kadar iyi birer yalancılara dönüşmesi gibi. Kendimi o kadar iyi tanıyorum ki yalan söyleyemem demekten iyi bir yalancı olmaya. Bu can sıkıcı bir örnek olsa da açıklayıcıydı. Ya da dövme yapmaya asla dayanamam deyip gerçekten istediğinizde dayanabildiğinizi fark etmeniz gibi. Hiç yemediğiniz bir yemekten asla haz etmeyeceğinizi düşünüp tattığınızda çok beğenmeniz ve türevleri gibi.

İnsan doğası ve yapısı gereği çok karmaşık canlılar. Ne kadar genç ya da ne kadar yaşlı da olsak, her gün kendimiz hakkında yeni bir bilgi edinebiliyoruz. Bugün Iseul'ün de kendisi hakkında emin olduğu bir şeyin aslında öyle olmadığını öğrendiği günlerden biriydi. Iseul ne istediğini bilen -çoğu zaman-, net ve inatçı bir kızdı. Henüz yolun çok başında olsa da kendisini tanıdığına inanırdı. Iseul denen bu kızı anlatmak çok kolaydı ona göre. Çünkü bilirdi, o kız; kulağına hoş gelen her türlü müziği dinleyen hatta eşlik etmeye bayılan, sağlam bir kitap okuma alışkanlığına sahip, dürüstlüğe ve güvene önem veren, sevdiği insanlara sadık, biraz inatçı, biraz sinirli, yalnızlığı gereksiz kalabalığa tercih eden, utangaç biriydi. Bunların hepsi bir günde değişmiş değildi. Ancak kendisi hakkında yeni öğrendiği bir şey vardı: Iseul sandığı kadar utangaç biri değildi.

Sürekli insanlarla konuşmaya çekindiğini söylerdi, ki etrafındaki çoğu kişi de böyle düşünürdü. Iseul neredeyse her zaman ortamdaki en sessiz kişi olurdu. Doğrudan ona soru sorulmadığında konuşmayan, sohbeti dinleyen ama gülmek dışında ortak olmayan, hakkında konuşulmayan, ee hadi biraz da sen anlat denilmeyen, sessiz kalmayı tercih ettiği için soğuk biri olduğu sanılan kişiydi.

En azından Seul'e taşınana kadar.

Minho ile aralarında kurdukları ilişki o sessiz ve soğuk Iseul'den tamamen uzak olsa da Daeun ve arkadaşları ile kurduğu ilişki bundan ibaretti. Daha önce de dediği gibi; Iseul'ün uzun bir süre arkadaş çevresi ablası Daeun ve onun etrafındaki insanlardan ibaret olmuş, Minho dışında dışarıdan arkadaş olmak için çabaladığı kimse olmamıştı. Seul'e geldiği bir iki gün içinde utangaçlık zannettiği duygunun bu olmadığını anlamıştı.

Daeun çok parlak ve baskın bir karaktere sahipti. Iseul'ün aksine o, ortamdaki her zaman en çok konuşan kişi olurdu. Doğrudan soru sorulan, hatta diğerlerine kolayca soru yöneltebilen, sohbeti canlandırıp insanları güldüren, kendisi hakkında konuşsa bile herkesin dinleyebileceği, hadi yaşadığın şu olayı tekrar anlat denilen, bazen gevezelik yapan, sıcakkanlı, sevecen biriydi. Böylesine sivri bir karakterin yanında Iseul'ün sessiz ve soğuk kız imajı çizmesi çok doğal değil miydi? Hatta sadece imajı çizmekle kalmamış bunu karakterine adeta yedirmişti. Utangaç olduğuna adı kadar emin olması da bu ortamlardan yadigar kalan bir eminlikti.

Iseul fark etti ki; o ortamlarda sergilediği bu tutum kendisini gereksiz hissetmesinden kaynaklanmıştı. O sadece Daeun gibi parlak birinin yanında sönük kaldığı için kendini geri çekiyor, utangaç davranıyordu. Bu tabii ki Daeun'un suçu değildi. Sadece küçük kardeş olmak bazen böyle hissettirebiliyordu. İşler Seul'e gelince bu yönden değişmişti. Iseul bir anda, herkesin çekindiği ve dedikodusunu yaptığı yakışıklı bir çocuğun yanına oturmuş, yine herkesin hakkında konuştuğu başka bir yakışıklıyla diğerlerinin önünde irili ufaklı atışmaya başlamış, sevgili sıra arkadaşının zorbalık kurbanı olduğunu fark edince ve üstüne de kendisine zarar verdiğini öğrenince arkadaş alabilmek için peşine takılmış sonunda da kendi hakkında bir şey öğrenmişti. Iseul utangaç bir kız değildi. Tabii bu onu tamamen arsız biri yapmıyordu. Sadece gerçekten utangaç olan biri kalabalık bir kantinde tanımadığı birine kafa tutamazdı, biriyle arkadaş olabilmek için bu kadar ısrarcı olamazdı.

𝑩𝒍𝒖𝒆 & 𝑮𝒓𝒆𝒚 ❦ 𝑲𝑻𝑯Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin