Jungkook'un hayatına göz attığımız bir bölüm sizi bekliyor. Keyifli okumalar 🌸
EP. 26 : Who owns the stars?
Küçük çocukları insanlara, sevgiye ve güvene küstürmek dünyaya atılabilecek en büyük kazıktır. Zira bu, bile bile hayatı sizinkinden daha kirli ellere bırakmakla aynı şeydir.Bazı küskünlükler çikolatayla geçmez. Tıpkı basit özürlerle geçmeyeceği gibi. Bazı yaralar iyileşmez. Tıpkı izinin hiçbir zaman yok olmayışı gibi. Ruhu incinen çocuklar incitmek ister. Tıpkı Jungkook gibi.
Yaşamın hiçbir döneminde mutlu olamamak çok zor. Geçmek bilmeyen bir hıçkırık gibi. Ne yaparsan yap huzursuzluk boğazında, göğsünde atmaya, kulaklarında çınlamaya devam ediyor. Kayıtsız kalmanın pek mümkün olmadığı bir durum... Jungkook epey uzun bir zamandır bu hıçkırıkla yaşıyor. Kurtulmak için nefesini ne kadar çok tutmaya çalışırsa çalışsın becerememişti. Hatta hayatının başarısızlığını bugün, bütün vücudunda hissedebiliyordu.
O hıçkırık göğsünde bir kez daha patladı. Bakışları geceyi süsleyen yıldızlardayken göz kırpmayı adeta unutmuş vaziyetteydi. Etrafta yaklaşmakta olan kışın kokusu vardı. Esintiler her şeyi beraberinde götürdüğünden yahut yerini değiştirdiğinden geçici, yabancı, duyulara alışmadan yok olan tuhaf bir koku... Etrafta kimseler yoktu. Serindi de. O zaman ben ne yapıyorum burada diye düşündü. Ha bire yabancılaşan kış kokusunu burada mı solumalıyım, ya da göğün bu parçasında mı izlemek zorundaydım yıldızları?
Neyi bahane etmişti? Uzandığı yerde birazcık kıpırdandı. Aklına düşen soruya cevap düşünmeyi veya hali hazırda var olan gerçeği istemediğinden rahatsızlık duymuştu. Sert zemin kalçasında batma hissi uyandırmaya başladı. Niye kalkıp gitmiyorsun? Gidemeyecek kadar yorgun hissettiğinden mi? Yoksa gitmek istemediğin bir yerde olduğundan mı? Neredesin ki şu an? Gözlerini kapatıp yıldızları karanlığında görmeyi denedi. Nerede olduğunu biliyordu. Saat iki olmak üzereyken karanlıkta, tek başına, Gyonya çocuk parkındaydı. Cevaptan tatmin olmayan iç sesi sorusunu yineledi. Neredesin ki şu an? Jungkook tekrar cevapladı. So Hae'nin evinin önündeki çocuk parkında.
Cevaplar peşinde koşuşturmayı kendine eğlence belleyen çakırkeyif zihni elbette bunun da altını deşmeye başladı. Son konuşmanda pek iyi ayrılmadığın So Hae'nin evi önünde ne yapıyorsun? Dünyanın en güzel parkı burası değil ya..? Jungkook gözlerini araladı. Kısık baktığından yıldız ışıkları birbirine karışmış, sadece aydınlık görmesine neden olmuştu. İçinden gelen bu soruyu samimiyetle yanıtladı. Onlarca mesaj gönderdim, defalarca kez aradım. Hiçbir geri dönüt alamayınca kendimi buraya attım.
Herhalde sarhoş olmanın en güzel yanı buydu. İnsan zihni diriyken her şeyi daha karmaşık hâle getiriyordu. Oysa sarhoşken tüm detaylar berraktı. Kaçınılan tüm sorular sorulabilir ve tüm cevaplar dürüstçe verilebilirdi. Vicdan muhasebesi, öz eleştiri, kabullenme... İnsan pek çok şeyi sarhoşken yapabiliyordu galiba. Jungkook bu kanıya kendisiyle sohbet ederken varmıştı.
Gece serinliğinden dolayı hafiften üşüyen bedeni titredi. Kendisini çimlerin değil direkt parkın ortasına atıvermişti. Solunda kaydırak, sağında korumalı salıncak, tam tepesinde de insanların birbirini kusana kadar döndürdüğü o alet vardı. Geldiğinde kaydıraktan bir kez kaymış, mide bulantısı boğazına doğru tırmanınca ikinci kez denemekten caymıştı. Anlaşılan evden çıkmadan önce tabiri caizse annesinin hazinesinden çaldığı viski oldukça etkili bir şeymiş. Dayısı öğrendiğinde küplere binecekti muhtemelen. Beyaz tişörtü, siyah hırkası, dizleri yırtık kot pantolonu ve dumanlı kafasıyla sokak serserilerinden farkı kalmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑩𝒍𝒖𝒆 & 𝑮𝒓𝒆𝒚 ❦ 𝑲𝑻𝑯
Fanfiction"Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir." -Tolstoy Sung Iseul, taşındığı yeni şehirde Kim Taehyung ve Jeon Jungkook adında iki erkekle tanışır. "Benim başımı kaldırdığımda gördüğüm...