EP. 17 : I know love
Şiddetin herhangi bir türünün çözüm olması mümkün müydü?Bu soruya neredeyse herkesin hayır cevabını vereceğini biliyoruz. Peki neden hâlâ dünyayı saran bu kaosu engelleyemiyor, bir uvzu kesilen deniz yıldızları gibi çok daha yakıcı bir öfkeden destek alıp yenilenmeden kurutmuyorduk? Bu sonu gelmez döngüyü başlatan da, bir ömrün bitişi gibi zaman gerektirse ya da sancılı olsa da noktalandırabilecek kuvvete sahip olan biz değil miyiz? İnsan doğasındaki vahşilik miydi içimizi katiyen soğutmayan şey? Yoksa kuvvet yetirebildiğini ispatlamakla mı alakalıydı? Kime diklendiğine, kiminle konuştuğuna dikkat et, kimin doğrularını red ettiğine ve kimin isteklerini yerine getirmediğine bir bak diyebilmek için. Ya da böyle sorunlu bir muameleye alıştığınızdan şiddeti olağan ve uygulanabilir bir çözüm yolu olarak kabul ettiğinizden. İnsanlara vurmak, onların ruhlarına darbeler indirmek içinizi sızlatmıyor muydu? Neden çiçekleri dikerken kirlenmek yerine onları kopartmaya çalışırken yorulmayı seçiyordu ademoğlu?
Herkesin içinde bir parça gözü dönmüştük, canilik vardı, kabul. Hepimiz birilerine zarar verdiğimizi ve film ya da dizilerdeki en kötü karakterler olduğumuzu hayal etmişizdir. Ancak bunlar yalnız aklınızda bir senaryo olarak kalmalı, dışarıya esintisi dahi çıkmamalıydı. Kimseye fiziksel ya da ruhsal zarar vermeye hakkımız yoktu. Bazıları kendinde bu cüreti nasıl buluyor, Jungkook kendinde bu cüreti nasıl buluyor anlamak imkansızdı. Başlattığı bu savaşın gerekçesi neydi? Neyi bahane ederek birilerine zorbalık edebiliyor yahut dövebiliyor, dövdürebiliyordu? Bu güç gösterileri ne zaman son bulacaktı? Ne zaman karşısındakinin de bir insan olduğunu fark edecek, karşılık alamayışı anlam veremediği öfkesini doyuracaktı? Ne zaman, hangi yıkımlara neden olduğunda rahatlayacaktı? Görmeye niyetli olduğu manzara neydi? Yere devirdiği ruhsuz bir beden yeterli gelecek mi yoksa niyeti onu çok kez daha devirmek miydi? Derdi neyse çözümüne bu yollarla ulaşamayacağını, tavırlarının onu korkunç gösterdiğini, Iseul'ün gözündeki imajı feci şekilde zedelediğini ne zaman fark edecekti?
Onlarca seyircinin arasında tek başına bahçede kalakalmışken aklından bir sürü şey geçiyordu. Hafifçe esen rüzgar kısa saçlarını her oynaştırdığında gözleri biraz daha karardı. Evvela izlemek dışında kılını kıpırdatmayan öğrencilere dönüp 'böyle bir şeye göz yumduğunuz için kendinizden utanmıyor musunuz?' diye çekişmek istedi. Sesinin son damlasına kadar bağırmak, yüzlerinin kızardığını görmek. 'Nasıl hiçbirinize zararı olmayan, kendi halinde yuvarlanıp giden bir arkadaşınıza yardım etmez, bu zorbalığa dur demezsiniz?' Sonra Jungkook'un yakasına yapıştı aklında. 'Pislik gibi davranmayı kes artık!' diye yüzüne bağırdığını düşündü. Anlayana ve aptal haraketlerine bir son verene kadar. Kaşlarının nasıl çatılacağı, ağzının şaşkınlıkla ne kadar aralanacağını dahi tasarlayabiliyordu. Belki bir iki adım sendeler, saçları savrulurdu. Aklından çokça yaralayıcı kelime geçse de kendini tatmin edemeyişine karşı Jungkook'unkine eş bir öfke ve gözü dönmüşlükle ona saldırdığını hayal etti sonra. Dedik ya herkesin içinde bir parça canilik var diye, Iseul o an tüm caniliğini parmak uçlarına kuvvet yapıp Jungkook'u devirmek, ardından ayağa dikip tekrar tekrar yere sermek istiyordu. Yapılı vücuduna verebileceği en büyük hasarı bırakmak, en kötü yüzüne bir tokat indirmek.
İnsan yaşattığını yaşamalı. İyiyse de kötüyse de... Bilmeli karşısındaki kişinin ruhuna bıraktıklarını. Tatmalı, birine kötü davrandıysa aynı yerden yaralanmalı ve birinin iyiliği için çok uğraştıysa aynı özeni görmeli. Acımasızca gelebilir ama insanoğlu böyle öğreniyordu. Gerçekten canı yanmadan can yaktığını fark etmez, demek böyle hissetiriyormuş demez. Sevmek bile öğrenilen bir şeydi. İllâ bir insanı sevmek değil mevzu. Bir bitkiyi torcuklandıran, çicek açtıran ilgiyi, hassasiyeti, toprak parçalarını uğruna savaşacak kadar benimsemeyi, bir hayvanı beslemeyi, onunla yaşamayı ya da yaşatmayı öğrenmek. Hatıraları olan özel eşyaları bile... Bir şekilde, nasıl olursa olsun; sevmek öğrenilmeli. Ve çok yazık ki ne Taehyung ne de Jungkook henüz bu dersi almamış gibi görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑩𝒍𝒖𝒆 & 𝑮𝒓𝒆𝒚 ❦ 𝑲𝑻𝑯
Fanfiction"Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir." -Tolstoy Sung Iseul, taşındığı yeni şehirde Kim Taehyung ve Jeon Jungkook adında iki erkekle tanışır. "Benim başımı kaldırdığımda gördüğüm...