𝑩𝒍𝒖𝒆 & 𝑮𝒓𝒆𝒚 ❦ 𝑲𝑻𝑯 ⁴

1.1K 125 92
                                    

EP. 4 : Stay positive


İlk adımı karşı taraftan beklemek korkaklık mıdır?

Utangaçlık bir yere kadar atmadığımız adımlarımızın izlerini yaratabilir. Bir noktada o izleri ayaklarımızla oluşturmamız gerek. Sonuçta kimsenin gücü kendine gelmemekte ısrar eden birine yürümeye yetmez ve bazen beklemek değil, gitmek gerekir.

Iseul şu an adım atmamakta ısrarcı olduğunun farkındaydı. Tüm günü Minho'nun onu aramasını bekleyerek geçirmişti. Yıllardır tanışıyor olmalarına rağmen genelde bir şeyler olması için bekleyen taraf olurdu. Hâlâ Minho'nun aramasını beklediği gibi...

Dün verdiği sözü tutup aramış olsaydı şimdi onu aramaktan çekiniyor olmazdı. İçinde kötü bir his de vardı üstelik. Yine aramayıp onu basit bir mesajla geçiştirebilirdi. Arayan taraf da olmak istemiyordu çünkü çağrısını reddettiğinde ya da cevaplamadığında kırılabilirdi. Alıngan bir yapısı olmasa da her insan gibi değer verdiği kişiler tarafından gördüğü her türlü tavır duygularını çabuk etkiliyordu.

Odasına çekilip Minho'nun aramasını beklemeye başlamadan önce Deun ile konuşmuştu. Ve o, sanki olabilirmiş gibi daha da güzelleşiyordu. Baktığı ekranda sıcak gülümsemesi belirdiğinde onu yanında görmeyi ne kadar özeliğini farketmişti.

Okulundaki ilk gününden başlayarak Busan'daki pirinç keki dükkanlarına kadar her şey hakkında sohbet etmişlerdi. Birbirlerine sordukları her soru başka bir hikâyenin kapısını araladığından konudan konuya atlamak pek zor olmuyordu. Önemsiz birkaç söylemin ardından Daeun, çocuk sahibi olmak istediğinden de bahsetmişti. Çok ilgili ve sevgi dolu bir anne olacağına şüphe yoktu ancak bir çocuğu dünyayı getirmek, geleceğini güvenli ve güzel bir şekilde oluşturmak büyük bir sorumluktu. Daeun iyi bir ailede büyümüş, ileride olmayı istediği ebeveynlere sahip olmuştu. Aynısını çocuğu ya da çocukları için de yapmak istiyordu. Kendisi gibi olmalarını isteyecek kadar iyi birer abeveny olmalıydı.

Yaptıkları uzun ve duygusal konuşmaları sonlanalı saatler oluyordu. Okuldan döndüğünde karşılaştığı kalabalık çok geçmeden dağılmış, babası işten geldiğinde bu kalabalığın vesile olduğu ziyafetle karınlarını doyurmuşlardı. Her şeyi yapmak için oldukça yeterli bir zaman geçmişti. Peki Minho, Iseul'ü arayacak zamanı nasıl oldu da bulamamıştı?

Seul gibi büyük bir şehide gerçek anlamda hiç arkadaşı olmadığı için Minho'ya olan düşkünlüğü artmıştı. Daegu'da iken görüşmedikleri bir gün dahi olmazdı. Şimdi böylesine uzak olmak bir parçası eksikmiş hissiyatı veriyordu.

Yatağına uzandı, saat çoktan dokuzu aşmıştı. Uyuyakalmış olabilirdi, bu yüzden aramayı denemedi. Uykusunu bölmek istemiyordu. Beklemekten sıkıldığı zaman telefonuna indirdiği oyunlardan birini açtı. Başlat tuşuna basacaktı ki ekranı kaplayan 'Kurtarıcı Meleğim' yazısıyla gülümsedi. Duruşunu dikleştirip sırtını yatağının başlığına yasladı. Aramayı cevapladığında ekranı Minho'nun yakışıklı yüzüyle şenlenmiş, Iseul'ün gülümsemesi de bundan sebep büyümüştü.

"Hey Papatya! Nasıl gidiyor bakalım?"

Sesi o kadar enerjikti ki, aralarındaki kilometreleri aşıp Iseul'e bulaşıyordu. Cevap vermek için ağzını açtığında Minho konuşmaya devam etti. "Beni çok özlemiş olmalısın. Özledin, değil mi? Şu suratına bak resmen hasretimden çökmüşsün!" Minho haline acıyormuş gibi bakmaya başladığında Iseul'ün ağzı açık kalmıştı. Evet onu özlemişti ama çökmüş gibi mi görünüyordu yani?

𝑩𝒍𝒖𝒆 & 𝑮𝒓𝒆𝒚 ❦ 𝑲𝑻𝑯Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin