𝑩𝒍𝒖𝒆 & 𝑮𝒓𝒆𝒚 ❦ 𝑲𝑻𝑯 ¹⁰

1K 137 229
                                    

EP. 10 : Project mate


Her insan hayatında bir arkadaşa, dosta ihtiyaç duyar.

Başı sıkıştığında çalınabilecek bir kapıya, anlattıkları mantıktan çok uzak da olsa dinleyecek bir can kulağına, aynı yanlışlara tekrar tekrar düşse de usanmadan ona akıl vermeyi sürdürecek bir hocaya, kalbi kırıldığında bunu onarabilecek bir tamirciye, şu kötü dünyada binlerce okun hedefi gibi hissederken onu koruyacak bir kalkana, kalabalık içinde bile tekken onu çift yapan birine, bir arkadaşa...

Ben kimseye ihtiyaç duymam diyen insanlar bunların abartı ifadeler olduğu düşünebilirdi. Ya da yabancı birinden tüm bu şeyleri beklemenin saçmalık olduğunu. Güveni zedelenmiş olanlar da nankörlüğüyle ün salmış insanoğluna hislerini tamamen açıp duvarlarını yıkma gafletine düştüğünde eninde sonunda ona ihanet edeceğini düşünürdü. Fırsatını yakaladığı anda yüzüne vuracağını, eline tuzun geçtiği herhangi bir zamanda acımasızca yarasına basacağını, kendi ağzıyla iyi gelsin diye anlattığı şeyleri canını yakmak için kullanacağını. Kısacası başka birine seni ruhsal anlamda parçalama gücünü elleriyle verdiğini.

Bazen de aksi senaryolara şahit olurduk. Ne yapsa yapsın, ne kadar fedekar olursa olsun kimsenin en yakını olamayan, sürekli başkalarına tercih edilen, üçüncü, dördüncü, beşinci olan, özel ve güzel günlerde eğlenceli planlara dahil edilmeyen, es geçilen, olmasa da olur denilen o kişi olurdu insan. Yalnız bir balina gibi. Sesini kimseye duyuramaz, dikkat çekemez, o uçsuz bucaksız okyanusun mavilerinde grileri yaşardı.

Taehyung bu yalnız balina gibiydi.

Sesini kimseye duyuramamaktan yorulmuş ve en sonunda pes edip şarkı söylemeyi bırakan, yalnızlığını kabul etmiş bir balina gibi hem de.

Ne güzel ki Iseul bu konuda da oldukça şanslıydı, çünkü doğuştan bir arkadaşa sahipti. Ablası Daeun onun tüm bu ihtiyaçlarını karşılamaya yetiyordu. Hem de fazlasıyla. Sonra Minho'ya sahipti genç kız. Yanındayken dünyanın en saçma insanı olabildiği, onu önemseyen, seven birine.

Acaba Taehyung da evine gittiğinde yaşadığı berbat şeyleri birilerine anlatıp tüm sinirinden arınabiliyor muydu? Yoksa normal hayatında da göldeki, okuldaki kadar yalnız mıydı? Her zaman tek başına oturup, ilk kez bile okumadığı kitapları okuyor, aynı senaryolarda aynı hisleri mi yaşıyordu? Farklı olan, yeni olan şeylerden her zaman bu kadar uzak mıydı? Iseul'ü arkadaş olarak kabul etmemesi de bu nedeni mi çıkıyordu acaba? Daha önce tatmadığı bir şey olduğu için yabancılıyor, sonunu daha önceden bilmediği için başlamayı red mi ediyordu? Bir adım, bir cümle ve bir hareket sonrasında ne olacağını bilmediği için mi tedirgin, çekingen davranıyordu?

Evet, Taehyung çekingen biriydi ona kalırsa. Iseul'ü sürekli olarak itiyor, ancak günün sonunda yaptığı tek bir hareket sen bana aldırma diyormuş gibi hissettiriyordu. Bir şeyler yapmayı istiyor ama varlığına alıştığı engelleri onu rahatsız etmeden geri çekiliyordu. Ve bu engellerden en sivrisi de Jungkook'du şüphesiz.

"Yine gitti kafan! Sen benim dediklerimi dinliyor musun!?"

Elleriyle gözlerini ovuşturup dikkatini telefon ekranındaki Minho'ya verdi. "Bak dalga geçmeyi bıraktım." dedi işaret parmağını havada sallarken. "Bence o çocuktan artık uzak durmalısın." Taehyung'u kast ediyordu. İlk başta şans vermesi gerektiğini, hatta iyi arkadaş olacaklarını söyleyen o değil miydi? Neden şimdi fikrini değiştirmişti ki? "Sen bad boyumla ilerleme kaydetmemi istemiyor muydun?" Omuz silkti Minho. "O, Jeongguk dediğin çocuk bad boyun yüzünden seni zor durumda bırakmadan önceydi." Iseul onu düşündüğünü biliyordu ve bu değerli hissettiriyordu. Ama Jungkook'la başa çıkabilirdi. "Bak Iseul ciddiyim. Endişelenmeye başladım." Papatya demediğine göre ciddi bir konuşma yapmaya hazırlanıyor olmalıydı.

𝑩𝒍𝒖𝒆 & 𝑮𝒓𝒆𝒚 ❦ 𝑲𝑻𝑯Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin