EP. 13 : Good news
Kaybetmek ne zaman kazanmaya eş anlam olur?Ne zaman kaybetmiş gibi görünseniz de aslen kazanan taraf olursunuz? Mesela; çetin bir savaşta kaybetmeyi, koca bir milleti katledip, tarihe zalim adıyla kaydedilen, henüz yürüyecek gücü bacaklarında toplayamamış çocukları öksüz bırakan çirkin bir zafere tercih ettiğiniz zamanki gibi. Kolayca elde edebileceğiniz bir şeyi karşı taraf daha çok istiyor, ihtiyaç duyuyor diye fark ettirmeden vazgeçtiğiniz, birbirinin kalplerini kırıp dökmeye varacak bir meselede geri adım attığınız, çok basit bir iddiada karşı tarafın sevincini görebilmek için kaybeden taraf olmayı seve seve kabul ettiğiniz zamanlardaki gibi...
Kazanma hırsı diye bir gerçek vardı bu dünyada. Sonucu ne olacak olursa olsun, bir yıkım doğurmayı bile göz alıp yalnızca kazanan olmayı isteyenler. Bir milleti katledip, her şeye sahip olma arzusunu kontrol edemeyenler. Kalp kırmak uğruna burnunu indirmeyen, karşı tarafın yıkılışını görmek için kazananlar vardı. Böyle bir zafer insandan neler götürür... İçindeki iyi kötü terazisini; vicdanını zedelemez ve yine içindeki açgözlü günahı beslemez mi? Kazanmak uğruna harabeye çevirdiği koca şehirde tek başına kalmasına neden olmaz, ömrü boyunca sahip olabileceği tüm sevgi kırıntılarını nefrete evirmez mi?
Taehyung'un böyle hırsları yoktu. Zaten olabilmesi için önce kazanma duygusunu bilmesi gerekiyordu. Çoğu şeyde olduğu gibi bu konuda da pek yetkin değildi. Şöyle denebilir ki; hayatı bir şeyleri kaybetmek üzerine kuruluydu. Bu durumdayken neyin hırsını besleyebilirdi? Sadece alışabilirdi. Her şeyin elinden kayıp gitmesine alışabilirdi. Ki alışmıştı da.
Gözlerini önündeki televizyona sabitledi. Game Over yazısı geçen belli bir sürenin ardından 'devam etmek istiyor musun?' sorusuyla yer değiştirmiş, ekran büyük ölçüde kararmıştı. Oradaki yansımadan rahatça Iseul'ü, onun saf sevinçten beslenen tepkilerini, kutlamasını izliyordu. Basitçe oyunu ve iddiayı kaybetmişti. Ancak bu an, kaybetmekle kazanmanın eş anlam olduğu anlardan biriydi. Bu sebeple içinde herhangi bir sinir kırıntısı yahut öfke yoktu. Beton şehrini kurtarmış gibi hissediyordu yalnızca. Kazansaydı belki pişmanlık duyardı, orası muamma. Parmaklarını plastik tuşların üstünde gezdirdi. Güzel bir anıya sahip olmak istiyordu. Madem ondan uzak kalmayı beceremiyordu, güzel vakit geçirmeyi deneyebilirdi. Hem artık ondan uzak durmayı o kadar da çok istemediğini fark ediyordu.
Iseul duraksayıp sevinç dansını bittirdiğinde eliyle saçlarını geriye savurdu. Ve Taehyung hareketlenince gömleğin kırışmasını, çenesini kaldırmasıyla ortaya çıkan zayıf boynunu ve hafif aralık dudaklarından görünen kusursuz dişlerini izledi siyah ekrandan. İnkâr edemeyeceği kadar güzel bir kızdı. Ellerini kucağına indirdiği gibi kendini Taehyung'a çevirmişti. Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Ani hareketi kısa bir an onu ürkütmüş olsa da gözlerini ekrandan ayırmamaya çalıştı. Yüzü sağ omzunun hizasına denk geliyordu. Başını çevirdi sakince. Yüzleri göğsünü yabancı bir hisle daraltacak kadar yakındı birbirine. Hemen sol tarafında kalan penceresi batmaya yeltenen güneşi içeriye davet ediyordu. Günün ortalarındaki kadar canlı ve sarı olmayan yorgun ışığı turuncu renge buladı Iseul'ün yüzünü.
Gözlerini birazcık bile olsa kısmamış, Taehyung'un yüzüne aynı şekilde bakmaya devam etmişti. Koyu kahve olan gözleri açıldı ve siyah kirpilerine ufak parıltılar saçıldı. "İddiayı kaybettin. Nasıl hissediyorsun?" dedi sevincine nazaran daha sakin çıkan sesiyle. Taehyung bakışlarını nihayet geri çekip elindeki oyun koluna indirmişti. Birkaç saniye duraksadıktan sonra "Kol bozuk." diyerek önüne fırlattı sahte bir sinirle. Klasikti ama işe yarardı. Iseul bu hâline daha fazla gülmüştü. "Kaybedince söyleyecek başka bahaneler bulmalısınız." Taehyung aldırmadı. Çünkü kaybetmediğini ve izin vermeseydi alsa kazanamayacağını biliyordu. Aslında Iseul'ün kazanmasına izin verdiği ihtimalini hiç düşünmemesi de garipti. Taehyung gibi yıllardır bu oyunları oynayıp vakit öldüren birini tüm tuşlara basarak yenebileceğine gerçekten inanmış mıydı? Kendine olan güveni sandığından büyüktü demek ki. Bu da Taehyung sahip olmadığı özelliklerden bir diğeriydi sadece.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑩𝒍𝒖𝒆 & 𝑮𝒓𝒆𝒚 ❦ 𝑲𝑻𝑯
Fanfiction"Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir." -Tolstoy Sung Iseul, taşındığı yeni şehirde Kim Taehyung ve Jeon Jungkook adında iki erkekle tanışır. "Benim başımı kaldırdığımda gördüğüm...