𝑩𝒍𝒖𝒆 & 𝑮𝒓𝒆𝒚 ❦ 𝑲𝑻𝑯 ¹⁴

1K 124 136
                                    

EP. 14 : Honourable loser


Kıskançlık; bir kişinin veya bir ilişkinin yitirilmesinden korkulan, karmaşık bir ruhsal yaşantı ve olumsuz tutumdur.

Bu duygu çoğu zaman tehlikeli olabiliyordu. Birini kaybetmekten korktuğunuz zaman kazanmak veya elinizde tutmak için, aklınızdaki o duyguyu doyurduğundan, beslediğinden doğru gelen yanlışlar yapabiliyordu insan. Sonradan pişman olabileceği, keşke yapmasaydım diyebileceği şeyler. İnsanlar doğası gereği kıskanç varlıklar mıdır sizce? Doğrusu; pek paylaşımcı değiliz esasında. Avuçlarımıza bırakılan hediyeleri, yüreğimizin istediği kişileri başkalarıyla bölüşmeye hevesli değiliz. Bu karşı tarafta çoğu zaman hoş karşılanmasa da içimizde oluşan o hırçınlığı dizginleyip, göğsümüzü daraltan, sıkıntı tohumları serpiştiren ellerden kurtulmuş gibi hissettirdiğinden onları kısıtlama gereği duyuyorduk.

Sevgisine sahip olduğumuzu düşündüğümüz için başlayan bir ilişkide yanılgılara düşüp ya başka biri aklını çelerse korkusuyla karşı cinsle iletişimini kesmeye çalışmak gibi. Dışarıya çıkabileceği saatleri, görüşebileceği arkadaşlarını onun yerine seçip, onun yerine belirlemeye çalışmak gibi. İnkar edemeyiz ki dozu artan kıskançlık; kontrolcülüğü, güvensizliği ve kısıtlamaları, kuralları doğuruyordu. Bu koşullarda uzun soluklu yahut sağlıklı bir ilişki yaşanması mümkün olmuyordu.

Ancak artık geç kalınmış ya da birbirine hiç varamamış sonuçsuz bir ilişkiyi kaybettiyseniz o hırçın hissi doyurmak için elinizden bir şey gelmezdi. Kısıtlamalarınız bir işe yaramaz, kurallarınız çiğnenirdi. Sahip olmak istediğiniz şeyleri başkalarının ellerinde görür, siz çiçeklerinizi karanlığa saklarken onun gülüşünün ışığıyla başka çiçeklere nasıl can verdiğini izlemek zorunda kalırdınız. Boğucu hislerle uğraşır, onun başkalarıyla olan samimi sohbetlerine içerlerdiniz. Sizinle yaşanması gerektiğini düşündüğünüz anların başkalarına yar olmasıyla kırılır, bunun getirdiği öfke ve nefretle keskinleşirdiniz.

İşte So Hae tam olarak bu kırılganlık ve keskinlik arasında mekik dokuyordu. Jungkook'un kendisine hissettirdiği boşluk duygusu yüzünden kırılıyor ve içinde oluşturduğu öfkenin keskinliğiyle onu yaralama isteği ile doluyordu. O, nasıl bir anda So Hae'yi ölü bir deriymiş gibi kesip attıysa, So Hae de onu bahçesindeki yabani bir ot gibi koparıp atmak istiyordu. Ne yazık ki Jungkook'dan hâlâ fazlasıyla hoşlanıyordu. Ve ona ulaşamamanın heveslerini söndürüşüne zar zor katlanıyordu.

Sabahı her gün olduğu gibi başlamıştı. Okul bahçesine girene kadar da oldukça sakin ilerliyordu. Ama okul bahçesinde Iseul ve Jungkook'la karşılaşmak hüznünü kıskançlığıyla beraber diriltmişti. Birkaç adım arkalarından yürüyordu. Kendisine engel olamayarak ne konuştuklarını dinlemek istedi. Jungkook ne kadar karşılık alamasa da Iseul'e ilgisini farklı şekillerde belli ediyordu. Muhtemelen bu sohbete şahit olmak canını sıkacaktı. Yine de bilmek daha cazip geldi. Iseul önünde tuttuğu bakışları ve kararlı adımlarıyla okul binasına ilerlerken, Jungkook bedenini hafifçe ona çevirmiş, gülümseyerek bir Iseul'ü bir yolu kontrol ederken yanında adımlıyordu. Sevinç dolu sesiyle "Günaydın!" dediğini işitti. Iseul ona tek düze cevap vermişti.

Ayaklarının biraz ilerisini izlemeye devam etti So Hae. İkisi de onu fark etmemişti. Böyle kalması için başını biraz daha eğip uzun saçlarını iki yanına aldı. Umuyordu ki durdukları sırada onlara çarpmaz ya da ayağı takılarak üstlerine falan düşmez, ilk kez yapmaya kalkıştığı bu işten rezil olmadan sıyrılırdı. Jungkook ellerini ön ceplerine yerleştirdi. Flörtöz tavırları elli metre öteden anlaşılıyordu resmen. Bir elini cebinden alıp kullanılmış ve boyu kısalmış bir kurşun kalem çıkarttı. Iseul bıkkın tavırlarla hareketlerini izlemişti. Jungkook yüzüne yamuk bir tebessüm yerleştirdi, kalemi parmakları arasında çeviriyordu yavaş yavaş. "Kalemimi geri vermeye mi geldin?"

𝑩𝒍𝒖𝒆 & 𝑮𝒓𝒆𝒚 ❦ 𝑲𝑻𝑯Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin