EP. 12 : Claim
Heyecan; belki de insan bedeninin, her daim ağırlayabileceği en taze duygu olacaktır.Her duygu eskir, yıpranır zamanla. Öfke sonsuza kadar diri kalmaz, sessizleşir, üzüntü mutlulukla ve mutluluk kederle kırılır. En kötüsü de sevginin başına gelenler oluyordu. Birini, bir şeyi çok sevmekle canlanan bu his, aynı sebeple yok olabiliyor. Şimdinin insanları pek bilmiyor zaten sevmeyi. Öyle nadir bir duygu oldu ki, bulduklarında ya da rast geldiklerinde sevinçten havalara uçup, kaybettiklerinde kahroluyorlardı. İşte sevgi de bu yüzden taze bir duygu değildi. Emanet edildiği kişi tarafından kırılınca, değeri bilinmeyince küstürüyordu insanı. Göğsünde sevmeyi bilmeyen ve sevmekten kırılmış kalpler taşıyan milyonlarca insan var şimdi. Birazının sevgisi tüketilmiş, birazının ki karşılığını görememekten solmuş, birazının ki de tek bir kişide köksüz ve yapraksız bir yeminle mühürlü. İşte sevgi de böyle böyle eskiyordu.
Ancak heyecan öyle değildi. Hiç beklenmedik bir anda sızıyordu insanın bedenine. Yaşı ve zamanı yoktu bir kere, öyle ölümsüzdü. Kalbin ritmini şaşırtan, insan bedenini tümüyle kelebeklerden var edebilecek bir şeydi. Ne diyeceğini şaşırtan, bilindik yolları, ezberlenmiş sözleri unutturan, ufak bir panik hali gibiydi.
Peki ne heyecanlandırır sizi?
Alıcağınız yeni bir giyisi, saçınızı boyayacağınız yeni bir renk, biraz adrenalin, hız trenleri ya da korku tünelleri mi? Ya da bu duyguyu yaşamak için bir mataryale ihtiyaç duymayanlardan mısınız? Sadece bir kişi yetiyor mu bu hissi bedeninize konuk etmeye? Kalbinize ince bir sızı bırakan o kişinin size doğru yürüdüğünü görmek, durağının siz olduğunu bilmek, gülümsemesi ve teniyle ayrı ayrı içinize dokunması, belki sadece adını hazırlıksız olduğunuz bir anda duymanız. Sokak köşelerinde veya markette karşılaşma ihtimalleri, sesini duymak istedim deyip habersizce araması... Bedeninize adım adım çiçekler bırakması, kalbinizin yaşam için değil de sesini duyduğu için atması gibi ve niceleri müjdeliyordu heyacanın damarlarda gezen o tazeliğini.
Iseul şu anda bunların hiçbirine sahip değildi. Ona doğru adımlayan kimse yoktu ve teni ıssızdı. Ancak yine de heycandan içi kıpır kıpırdı. Bir telaşa kapıldı tümüyle. Saçları ayrı, elleri ayrı bir şeyden yakınıyordu. İçi şu zamana kadar hiç olmadığı gibi kalabalık, her köşesinden bir ses yükseliyor. Aklının bile anlam veremediği ele avuca sığmaz bu heyecanı bir kalıba sokmaya, bir nedene bağlamaya çalışıyorlardı. Neden bu kadar telaşlı ve heyecanlısın Iseul? Sevdiğin dizilerden birine yeni bölüm geldiği için mi, sevdiğin bir sanatçı şarkı çıkarttığı, seni etkileyen yeni bir kitap bulduğun için mi? Yoksa endişe ettiğin gibi, Taehyung yüzünden mi? Onunla dönem sonuna kadar vakit geçireceğin, ufak bir ihtimal de olsa yakınlaşabileceğini düşündüğün, belki arkadaş oluruz, bana sorunun ne olduğunu anlatır dediğin için mi? Ya da daha fazlası için...
"Salak!"
Ani bir hareketle arkasını döndüğünde dik topuzu sallandı. "Hatur hutur sürme şunu, düzgün yap!" Bilgisayar ekranından hareketlerini izleyen Daeun'a baktı. Eve geldiğinden beri cilt bakımı denilen lanet şeyi yapmaya çalışıyordu. Beyaz maske tüm eline bulaşmışken yavaşlayıp daha sakin hareketlerle yanaklarını ovuşturmaya devam edip bilgisayar ekranına yaklaştı. "Oluyor mu?" Başını aşağı yukarı salladı ablası. "Ama şu dudaklarının haline bak. Onlar için de bir şeyler yapmalısın." Aceleyle yaptığı alışverişte nemlendirici almayı unutmuştu. Bir ara almam gerek diye düşünürken dudaklarını ıslattı. Dilinde hissettiği pürüzlere alışmıştı, rahatsız olmuyordu ama bazen ısırıp derilerini kopardığı için kanatıyor, yara yapıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑩𝒍𝒖𝒆 & 𝑮𝒓𝒆𝒚 ❦ 𝑲𝑻𝑯
Fanfiction"Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir." -Tolstoy Sung Iseul, taşındığı yeni şehirde Kim Taehyung ve Jeon Jungkook adında iki erkekle tanışır. "Benim başımı kaldırdığımda gördüğüm...