ACIYI SEVİYORUM

85 9 8
                                    

"Kısa süreliğinede olsa onun kalbine girmeyi başarabilmiştim. Peki onun bir kalbi var mıydı? Bunu hiç düşünmüş müydüm? Hayır, var olmayan bir kalbin içine girerek kendimi onun nazarında yok saymıştım. Kalbi yoktu, olmayan kalbinin içine giren bir adamda yoktu. Bende yoktum, kimse yoktu var olmayan bir kalbin içinde..." Bu cümlelere sahip eski ciltli kalın kitabı, kucağımdaki diğer on iki kitabın içindeki cümleler gibi ilgimi çekmesine engel olamayıp onların arasına koymuştum. Bir kez kitapçıya geldimi kendimi tutamayıp, okuyup okuyamayacağım umurumda olmadan o an için kalbim hangisine kayıyorsa düşünmeden onu alıverirdim. Hızlı karar verir ve elime gelen kitabı kucakladım. Evimde okunmayı bekleyen yüzlerce kitap vardı. Konusu iyi mi kötü mü bilmeden onları da şu an kucağımda duran kitaplar gibi alıvermiştim. Pişmanda değildim hani. Bana, aldığım kitabı okuduktan sonra ona verdiğim para, bugüne kadar aldığım her şeyden daha anlamlı bir neden için harcanmış gibi geliyordu.

Kasiyere parasını verdikten sonra elimdeki devasa poşette bulunan bir yığın kitaba bir göz gezdirdim. Hepsi de birbirinden ilginç, birbirinden enteresan bilgiler yığınıydı ama gözlerim Sezai Sağlam adlı yazarın "Kanlı Vuslat" adlı kitabına takıldı. Eve gidip öncelikle Kanlı Vuslat olmak üzere hepsinin birer birer önsözünü, fihristini, arka kapağını itinayla incelemek için normalden çok daha hızlı adımlar atarak çarşının kalabalık ayak seslerinden yorgun bedenimi çıkartmak için çabalamaya başladım.

Güneş yavaş yavaş etkisini yitirerek dağların ardına düşmeye başlayınca; ben, sekiz katlı Doğan adlı apartmanın altıncı katındaki daireme merdivenleri kullanarak çıkmaya başladım. Oldukça yaşlı ve köhne bir apartmandı ama başka şeylere para ayırabilmek için barınmamdan kısmam gerekti. Ne de olsa iş geziyordum. Eski dairemin kirasına ardı ardına üç ay boyunca zam gelince mecburen oradan ayrılmak zorunda kaldım. Bu Doğan apartman denen eski yere de iki gün önce makul bir kira bedeli ödeyeceğim için yerleştim.

Merdivenlerden çıkarken apartmanın merdiven boşluğundan kulaklarıma dolan ses dikkatimi dağıttı. "Söyle bakalım oğlum altı çarpı sekiz kaç yapar?" diyordu. İktidar sahibi olduğunu belli etmeye çalışan kalın bir erkek sesi. Buna cevaben bir çocuk sesi oldukça tiz çıkan sesiyle "kırk sekiz yapar amcacığım." dedi. Sanki dünyanın en güç problemini çözmüşçesine heyecanlanarak "sen çok zeki bir çocuksun" dedi kalın erkek sesi ve konuşma kesildi. Kendi kendime kıkırdadım birden, kalıplaşmış beyinlerin kalıplaşmış soruları her zaman belliydi. Soracakları soruları her zaman çarpım tablosundan sorarlardı. Acaba neden? Yoksa cevaplarını bildikleri tek soru bu muydu? Bilmiyorum. Fazla kurcalamayıp merdivenleri çıkmaya devam ederken yanımdan yüzünü net göremediğim berduş kılıklı iğrenç bir adam geçecek oldu. Gördüğüm kadarıyla saçı omuzlarına ermiş sakalları çiftleşen yılanlar gibi birbirine sarılmış, üstü başı yırtık bir adamdı. Giydiği bütün o kalın kıyafetlere rağmen vücudunun bakımlı olduğu oldukça ayandı. Benim bu apartmandaki varlığımı garipsemiş olacak ki birden arkasına dönüp baktı, artık yüzünü tam olarak görebiliyordum. Yüzünde solgun bir merak, göz altlarında mor mor halkalar bulunuyordu. Gözlerinin akları artık ak denemeyecek kadar kızıldı. Tüm bu düzensiz ve karışık suratının aksine göz rengi tüm düşündüklerimi silmeme neden oldu. İnanılmaz derecede güzel bir yeşillik gözbebeklerini kucaklamıştı. Gözlerinin içine baktığım gibi gözlerimin içine bakıyordu. "Kimsin sen?" diye aniden bir soru yöneltti. Kelimeler dudaklarından bir çırpıda çıkıvermişti, aniden esen rüzgarın pencereyi tokatlaması gibi. İyide bu nasıl bir soruydu? Bir an cevap veremedim ama benim onu garip biri gibi hissettiğim kadar onun beni hissetmesini istemediğimden sebepsizce kekeleyerek "ben, ben sultan saba" dedim. Kendi kendine "saba" diye sayıkladı ve sanki tek duymak istediği buymuş gibi, benimle hiç konuşmamış gibi aynı hızla merdivenlerden çıkmaya başladı. Bende kendi kendime fısıldayarak "garip" dedim. Onun gibi bende önemsemedim. Tam dairemin kilidine anahtarı sokmak için harekete geçmiştim ki üst kattan dairesine çıkan ablanın biri "bir kahve içelim mi?" diye soracak oldu. Hiç de kahve falan içesim yoktu. Ne desem diye düşünürken merdivenlerden aşağıya inip beni kolumdan çekiştirmeye başladı. Bende hiçbir şey demeden adını dahi bilmediğim bu kadının peşinden kaderime sürüklenmeye başladım. Mecbur, artık bir kahve içecektim.

SABAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin