DÜŞÜNEN KİTAPLAR

13 2 3
                                    

Ufalanmış bir defne yaprağı gibi beni paramparça eden bu hadiselerin akıbetinde; sevgime layık olmadığını tamamen anladığım Feriha hapse, sevgimin her zerresini sonuna kadar hak eden Saba ise mezara gitmişti. Yalnızlığın asil atına binip ıraklara giden gülümsememinde nereye gittiğini hiç sormamıştım. Evin içinde tektim, sokakta tektim, kitap yazarken tektim. Beni ben yapanı kaybetmenin bunalımı içinde apartmanın karşısında benim daireme bakan ufak parktaki bir banka oturup Saba'nın asılı durduğu yeri izlerdim ve düşünürdüm. Çoğu defa öleni değilde, ölümü düşünürdüm. Yalnızca biri öldüğünde hatrıma gelen ölümü düşündükçe onun hakkında çok daha fazla çıkarımlarda bulunarak kendi kendimi, kendime tercüme etmeye uğraşırdım. Bunu hiç bir zaman başaramazdım ki, sürekli olarak bir daha tekrarlayarak denerdim şansımı.

Sabah erkenden işine giden bir devlet memuru emsali bank benim iş yerimdi. Düşünmenin hazzına vararak Saba'nın yokluğunun bana yaşattığı elemin tesirini azaltmaya çalışıyordum. Her gün oradaydım. Sabah yediden, akşam dörde. Oradaydım da orada değildim. Bedenim, o bankın üzerinde somut olarak bir yer kaplıyordu yalnızca. Bu süreçte çoğu zaman leptobumu alarak mavi renkli eski bankın üzerinde, temiz olmayan havayı soluyarak parmaklarımı klavyeye vuruyordum. İçimdeki derdi boşaltma pahasına yazdığım her kitap, sanki derdimi dahada katlıyordu lakin bu bir bağımlılık halini almıştı benim için. Bırakamıyordum...

Saba'nın zorunlu vedasından sonra aradan altı ay geçmişti. Altı ayda; ismi 'Düşünen Kitaplar' olan   yedi kıtaplık bir seriyi tamamlamış, iki şiir kitabının yazımını bitirerek kendimce bir rekor kırmıştım ve yazdığım kitaplar sonucunda okunma kitlem hiç ummadığım kadar arttmıştı. Garip bir şekilde dünya çapında okunmalar kazanmıştım ansızın. Her yerden telefonuma mesajlar geliyordu. Bazı insanlar sokakta gördüğünde beni, daha önce görmediğim bakışlarla bana bakıyordu. Gelen mesajların sonucunda bu sevgiyi hak edip etmediğimi sorgularken telefonumu parçaladım ve bankta oturup düşünmekten başka olarak, eve sokukup bir şeyler öğrenmeye çabaladım. Saba'nın bu hazin ölümünden sonra içimdeki bu elemi atmak istiyor, unutmak istiyordum. Bu sebeple; kimya biliminin işime yarayacak kısımlarını, psikolojinin tüm ayrıntılarını, tıp iliminin ise özellikle kendime zarar verebilmek için olan ayrıntılarını öğrendim. Aldığım kitapları evimde ve dışarda okuyarak yalayıp yutmak hiç de güç olmamıştı.

Bir gün yine bankta İnsan Anotomisi Atlası adında harikulade bir kitabı incelerken sırtıma birisi dokundu. Geriye dönüp baktığımda onun Eser olduğunu gördüm.
'burada ne yapıyorsun Sezai?' 'Okuyorum' diye kestirme bir yanıt verdim. Yanıma oturup benimle beraber, o geldiği için kitabı bırakıp izlediğim apartmana bakmaya başladı ve birden konuştu
'Bilmediğimi söylüyorlar
Neyi bilmediğimi dahi bilmiyorlar
Neyi bilmediğimi bilmeden
Bilmediğimi de nerden çıkartıyorlar?' bu benim kitabımda yazdığım bir şiirdi. Bunu neden burada söylediğini, neden şimdi söylediğini söylemeden devam etti.
'İnsanlar, birbirlerine karşı kaba olmakta o kadar başarılı ki birbirlerine, birbirlerinin gözlerini oymak istercesine bakıyorlar...Seni her gün işe giderken burada görüyorum, neden sürekli olarak buradasın?' Sesinde bir heyecen seziyordum tam da bu yüzden olsa gerek konudan konuya zıplıyordu. Aslında sorduğu sorunun cevabından ben bile haberdar değildim lakin üzgün bir ses tonu ve zorla açılan duadaklarla
'o öldü' dedim. Aslında söylemek istememiştim fakat ciğerimden fırlayıvermişti, bir mermi emsali.
'biliyorum, ama çok uzun zaman oldu. Daha alışamadın mı?' 'Bazen alışamazsın yeniliklere. Bazende sadece alışmak istemezsin' dedim ona bakarak. Sözüme cevap vermeden, 'işe geç kalıyorum' diyerek düşündürdükleri ile beni bir başa bırakarak çekti gitti. Hakikatende Saba'nın ölümünden sonra çok uzun bir vakit geçmişti. Tam üç yıl ve iki yıl dört ay kitap yazmamıştım, yazamıyordum. Artık dünyaca ünlü bir yazardım ve bir eser çıkartmam şarttı. Okuyucu kitlemden, okuyucu kitlemi bana çeken kitaplardan ıraklaşarak hayat gayemi unutmak bana bir şey kazandırmadı. Benim amacım Saba'nın ölümün acısını azaltmak için onu unutmaya çalışmaktı. Unutamayacağımı biliyordum lakin unutmaya çalışarak bu acıyı azaltıp azaltamayacağımı test ediyordum sadece. Öyle olmamıştı sanki, unuttuğum şey Saba'dan ziyade yaşam amacım olan kitaplardı.

SABAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin