KİM BU SABA?

11 2 2
                                    

"anlatmaya nerden başlayacağımı bilmiyorum, genelde sıkıntılarımı yazarak anlatmaya aşina olduğum için." dedi utana sıkıla. Her zaman üzerinde olan o özgüven yoktu yanında "Bu Saba hikayesini başından anlatmanı istiyorum mümkünse. Bugün ben, senin psikoloğunum." dedim bana güvenmesini sağlamaya çalışan bir ses tonuyla, kibarca." "Ben; Taşduran adlı, gölgesinde serinlemek için dibine yayılan şirin, içinde üç beş ailenin yaşadığı küçük, içinde yaşayan insanların toprakla ilgilendiği hoş bir köyde doğdum. Nitekim her şeyiyle insanın ruhuna huzur veren ve bu betonerme yere mukabil çok daha az gürültü ve sıkıntının bulunduğu bir yerdi. Babam, annem ve tek çocukları olan ben ile küçük; duvarları toprak olan ufak bir odanın içinde yaşamımızı sürdürürdük. Annem; onu görenlerin gözlerini kamaştıran harikulade bir simaya sahipti. Yeşil gözlerinin üstünde sallanan kirpikleri her bakışının diğer insanlarınkinden çeşni olmasını sağlardı. Bir yay misali alnının altında yatan kaşları bana doğru çatıldıkları zaman içim cız ederdi çünkü; onları o haliyle hiç haz etmezdim ama köfte dudaklarının kenarından yukarıya çekip, yanaklarını topaklaştırarak bir gülümsemesi ömrümün onsuz olan senelerinde yaşadığım tüm güzelliklerden daha güzeldi. Hâlâ ufak odamızın içinde körpe ve ince sesiyle bana 'yiğidim' diyerek seslenmesi yüreğimin odacıklarının birinde yankı edip beni efsunlamaya devam ediyor. Bana olan sevgisi, benim ona olan sevgim kadar büyüktü...

Babam ise salt sözlerle güzel bir Türkçe konuşur ve yabancılaşmış sözlere yabancı yaşardı. Muntazam konuşmanın her problemi çözebileceğine inanırdı. Bizim için güneşin gaddar sıcağını tenine işletir ve arzularımızı karşılayabilmek pahasına kendini paralardı. Annemi benim sevdiğimden çok daha kuvvetli bir bağla seviyordu. Bunu ona söylediği güzel sözlerle falan anlamıyordum. Anneme o kadarda çok güzel kelam söylediğini işitmezdim ama bakışlarındaki mesturluk ve mesrurluk babamın sevgisinin ulviliğini o yaşımda dahi görmeme neden oluyordu.

Hayatımız, istemediğimiz kadar güzeldi. Yani zorluklar ile karşılaşıp karşılaşmadığımızdan bihaber olduğumdan dolayı bana mı öyle geliyordu bilemiyorum ama benim için o zamanlar yaşam çok basitti ve bunun büyüklerim içinde geçerli olduğunu düşünüyordum. Tek meşakkat benim hastalığım olan; epilepsiye bağlı olarak görüldüğü düşünülen hipergrafi hastalığıydı. Bu başlarda Allah'ın verdiği bir bela gibi görünmüştü bana çünkü; bu hastalık yüzünden daha küçük yaşlarımdayken bile duvarlara
paragraflarca yazı yazar ve babamı öfkelendirirdim. Bir keresinde beni bunu yaptığım için kümese kilitlemişti. Bunu yaparsa, yaptığım şeyden vazgeçeceğimi düşünüyordu ama hayır, bu kez korkudan ağlayarak akıttığım gözyaşları ve etrafta bulduğum ufak bir çöple duvarlara yazdım, durduramıyordum bir türlü bana olanları.

En nihayetinde bir tabibe göstermek mecburiyetinde kalmıştı beni babam. O; bizi başka bir tabibe yönlendirdikten sonra öğrendiğimiz şey hastalığımın, epilepsiye bağlı olarak ortaya çıkan hipergrafi olduğu ayan oldu. Bu hastalığın nöbeti geldiğinde bu hasta kişinin durmaksızın yazmaktan kendini alıkoyamadığını söyleyen tabip, ünlü Rus yazar Dostoyevskininde bu hastalıktan muzdarip olduğunu ve bu hastalığa bir musibet değilde lütuf olarak bakmamı öğütledi. Hastalık olarak adlandırılan bu şeyi yeteneğimle birleştirip ünlü bir yazar olabilirmişim. Hiç unutmuyorum, o tabibin bana söylediği sözlerin hemen ardından eve giderek heyecanla bir şiir yazmıştım. O tabibin kelamları hayatımı yönlendirmeme ve her zaman ne olursa olsun ayakta durmama yardım etti. Yazmak için yaşıyordum artık. Bu kararı verdiğimde yaklaşık on iki yaşındaydım.

İçinde soluk alık verdiğimiz şu düzmece kürenin bana takdim ettiği cennet bahçesinin süresi dolmayacak değildi ya? Bir vakit geçtikten sonra dolmuştu süresi. Bu mesut yaşamım bir andan sonra avuçlarımdan, tek zerresi bile kalmayacak şekilde temizlenecekti. Şiirlerimi ezberleyip, okuduğum, yazarak heyecanlandığım bu zamanlar; mehtabın ara ara bulutların arasından bize tebessüm ettiği bir yaz gecesiyle manevi varlıklarımın tamamı bir zelzeleyle yerle bir oldu.

SABAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin