ACIYI SEVENLER KULÜBÜ

19 6 15
                                    

"Başla" dedi oradan bugün duymuş olduğum, Eser ile diyalog içinde olan aynı ses.
" Nerden başlayayım?"dedi ince ve tiz çıkan bir erkek sesi
" Olayların başlamış olduğu yerden başla"
"Zaten olayların başladığı yer, benim hayatımın başladığı yerden itibaren başlıyor."
"Doğar doğmaz mı?"
" Hayır, geçmişimi unuttuğum zaman"
"Dinliyorum"
" Gözlerimi; bir parkta bulunan bir bankın üzerinde bir takım elbise ile açtım. Etrafımdan geçen insanlar, bana garip bakışlar çekip hiç bir şey söylemeden yanımdan bir hayalet gibi geçip gidiyordu. Hiç biri de yanıma oturup
'neden burada yatıyorsun?' diye bir sual sormuyordu bana. Hoş, gerçi bende bilmiyordum neden orada yattığımı. İsmimi, cismimi, kim olduğumu,arkadaşlarımı...hiç birini zelle kadar hatırlamıyordum. Parmağımda bir yüzük olmasına rağmen eşimin kim olduğunu dahi bilmiyordum. Ben kimdim onu dahi bilmiyordum. Bir bilinmezlik içinde tanımadığım bu şehrin sokaklarını, nereye gittiğimi bilmeyerek amaçsızca adımlıyordum. İnsanların çehreleri, yabancı bakışlarla bana bakıyorlardı, dikkat çeken bir yanım olmamasına rağmen.

Ellerimi ceplerime nedensizce soktuğunda bir cüzdan olduğunu fark ettim. İçinde kimliğim olabileceği ihtimali ile yürümeye devam ederken içini açıp yoklamaya başladım. İçinde; iki bin lira kadar para, bir kağıt ve birde içinde benim olduğumu düşündüğüm bir fotoğraf vardı lakin ne bir kimlik ne de bir kredi kartı yoktu. Bir defterden yırtılmış olan ufak kağıdı elime aldım. Üzerinde afili bir el yazısıyla 'seni Seviyorum' yazılıydı. Arkasında ise, 'sen cesaret edemedin ama ben ettim, onu sevdiğini, kendine bile itiraf edemediğin insan, Nurşen'. Kağıdı katlayıp aldığım yere nazikçe koydum. Bu da neydi böyle? Benim Nurşen adında bir sevgilim mi vardı? Yüzük taktığımıza göre nişanlım ya da eşimde olabilirdi. Arkadaşlarım, dostlarım, bir ailem olması gerekiyordu fakat ben bu haldeyken neredeydi onlar? Ben; kendimi bile tanımazken, beni tanıyan bir dostum bile yok muydu?

Sokaklarda kendime bu acı verici sualleri sorarak mecnunlar misali amaçsız ve nedensizce dolaşıyordum. Ne yapacağımı ve daha önce ne yaptığımı bilmiyordum.

Gün kararınca cebimde bulunan parayla lokantada çorba içip, tüm gün dönüp dolaşıp yine sabah uyandığım noktaya vardım ve orada kıvrılıp yattım.

Sabah vakti; titreyen sırtım, üşüyen ayaklarımla... yine gözlerini bana dikip anlam veremediğim bakışlarla bana bakan insanlarla uyandım.

O günümde farklı geçmedi. Sokaklarda avare avare dolaşıp sağa sola uzun uzun bakıp, yol üzerinde bulunan yerlerde cebimdeki parayla üç beş sokum bir şeyler yedikten sonra seyahatime devam ettim.

Bir haftalık ömrüm, böyle beyhude dolanmakla geçti. Bazen Asi nehriyle yan yana uzun bir yolculuk yapıyor, bazen bulunduğum şehir olan Antakya'nın tarihi mekanlarını keşfediyordum. Bazende sadece o bankın üzerinde hatırlamıyor olduğum hayatımda nasıl bir insan olduğumu sorgulayıp, her ne kadar bulabileceğime dair ümidim olmasada arıyordum ama çoğu zaman; insanlara bakıyor ve hatırlamıyor olduğum hayatımda hangisinin benim dostum olduğunu, ailem olduğunu tahmin etmeye çalışıyordum. Herkesin yanında arkadaşları, sevgilileri, aileleri vardı. Ben ise sonsuz bir meçhuliyet içinde, derin bir yanlızlık yaşıyordum.

Hazıra dağ dayanmazdı. Güneş, her dünyayı terk edişinde, her kendimi bulmaya uğraştığım gün...cebimde bulunan az miktarda para biraz daha azalıyordu. O bankta kendimi bulalı, tam olarak bir ay olmuştu. Cebimdeki para beni, bir bu kadar zaman daha idare edeceğe benzemiyordu. Artık bir iş yapmak ve biraz para kazanmak mecburiyetindeydim. Aksi takdirde bulunduğum durumdan daha kötü bir duruma düşüp, bu sokaklarda aç dolaşmak zorunda kalabilirdim. Yapacağım işi çok düşünmek gibi biri lüksüm yoktu. Çünkü; param, güneşin karşısında duran bir dondurma misali günden güne eriyordu. Fazla bir alternatifimin olmamasıda seçenekleri azalttığı için tercih yapmakta zorlanmak gibi bir durum olmazdı.

SABAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin