KOPYA ALFABESİ

24 8 10
                                    

Bugün benim yapmış olduğum gibi polislerde kapıyı çaldılar ama birkaç kez değil bir kez ve açılmayan kapıyı tek hamlede kırıp kolaylıkla içeriye sokuldular. Ellerinde silahlar, polisler yere dökülmüş bir bardak su gibi iki katlı evin her noktasına dağılıp aramaya koyuldular. Ben hala Eser'in böyle bir şey yapıp yapmayacağı hakkında tefekkür etmeye devam ediyordum. Tefekkür ederken polislerle beraber, onlarla aynı gaye için olmasa da evin içinde dolanıyordum.

Üst katta bulunan Eser'in yatak odasına çıkıp etrafı inceleme arzusu, vücudumu fayans döşeli beton merdivenlere basmaya yitti.

Merdivenden sonra devam eden koridorun sağında ve solunda içlerine polisler girmiş toplamda beş oda vardı. Bu eve daha önceden gelmiş olmamdan dolayı Eser'in odasının, delik amerikan kapılı soldan ikinci oda olduğunu biliyordum ama daha önce hiç girmemiştim. Eser'in yatak odasına girdiğimde evvela beni yere serilmiş olan mavi renkte yumuşak bir halının ayaklarımı gıdıklaması karşıladı. Duvarlar ve solumda bulunan yatağın örtüsü koyu maviydi. Pencerelerin önü, koyu kahverengi perdelerle kesilmiş olduğundan odanın içi insana kasvet dolduran loş bir ışıkla aydınlanmıştı. Sağ tarafta ise dört katlı ufak bir kitaplık bulunuyordu. Mavi renkli ahşap kitaplığın pencereye bakan tarafında ise yalnızca bir kişinin oturabileceği büyüklükte keten bir koltuk ve üzerinde; odanın birçok yeri gibi mavi renkte olan bir defter ile katlanılabilen mavi bir masa bana ailemin evindeki kendime tasarladığım, salonda bana verilmiş küçük alanı anımsatıyordu. O zamanlar ufak bir kitaplık, yanında masa ve kırık bir sandalye benim hayatta ihtiyacım olanlar gibiydi. Gerçi hala öyleydi ama bu ihtiyaçlarıma artılarda eklenmişti...

Masanın üzerinde duran mavi defterin yanına yaklaştım. Eser, bildiğim kadarıyla yazmayı seven, günlük tutmak gibi alışkanlığı olan bir insan değildi ama buna mukabil okumayı benden dahi çok önemseyip, severek bir yaşam biçimi haline getirmiş nadir insanlardan biriydi.

Açıp, usulca defterin boş sayfalarını çevirdim. Tek kelime bir şey yazılmamış gibi görünüyordu lakin defterin son sayfasına vardığımda beni; bana tanıdık gelen ama nereden tanıdık geldiğini bilmediğim onlarca sembol karşıladı.

"レ ム («:∫ ς• ↬ム џ ム イ ς• ∩

μ ς θ ↿'↾ л μ ム ∩ レ"

diye yazıyordu. Bu saçma semboller bana nereden tanıdık geliyordu? Nereden tanıdık geliyor olabilirlerdi?

Tabi ya; bu semboller lisede ezber dayanaklı derslerin sınavlarından yüksek not almamızı sağlayan, liseyi aynı okulda okumuş Eser ile benim yarattığımız bir dildi. Öğretmenler çok baskıcı bir politika ile bize sınavlarda katiyen kopya çektirmemeye ant içmiş gibilerdi. Her seferinde sözel derslerden düşük almaktan yılmış olan ben ve Eser bu acınacak vaziyetimizden firar etmek için bir yol bulmalıydık. En nihayetinde üzerinde bir hafta boyunca uğraştığımız bu alfabeyi bulduk. Bulması bir saatimizi aldı, sadece birkaç desen çizmiştik. Bir hafta süren şey öğrenme aşaması oldu. Edebiyat sınavından yüksek not almak pahasına bu alfabeyi yalayıp yutmamız şarttı...

Ezberledikten sonra ilk denemeyi edebiyat sınavında yapmayı kararlaştırdık. Sınavda kesin çıkacak konuların mühim noktalarını yeni yaratmış olduğumuz alfabe ile sıraya, avucumuza, başka bir kalem ile kurşun kalemin üzerine... Sınavda işimize yarayacağını düşündüğümüz bütün bilgileri itina ile döşedik. Sınav başladığında ise çok rahat bir tavır sergileyerek, hiçbir şekilde kopya çekeceğimizi belli etmemeye çalışarak sıraya miskin miskin oturup öğretmenin sıralara ve öğrencilerin üzerlerine, üzerlerinde bir şeyler var mı diye bakmasını seyrettik.

Sıra bana geldiğinde ise sırama ve üzerime baktıktan sonra aradığı şeyi bulamamış olacak ki sınav kağıtlarını dağıtmaya başladı. Başarmıştık, sırada ve elimizde yazılı olan, sembole benzer yazılardan işkillenmemişti.

SABAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin