SAÇMA KASET

6 3 4
                                    

Bu uzunca hikayeyi dinledikten sonra kaset çalardan kaseti çıkartıp ayağa kalktım ve elimde olan bunca bilgi ile ne yapabileceğimi düşünmeye başladım. Beynim uyuşmuş gibiydi. Az önce dinlediğim hikayeden başka hiç bir şeyi düşünmeyi beceremiyordu. Bu Acıyı Sevenler Kulübü'nün görevini tam olarak anlayamamıştım. Adam ismine Fuat demişti lakin anlattığına göre o ses ona Halit diye hitap etmişti. Peki neden? Fuat'a neden o adamı öldürmesi gerektiği söylenmişti ki? O adam kimdi? Daha da mühimi öldürmelerini gerektirecek ne yapmıştı? Bizim komiser biliyormuydu bunları? "Kesinlikle bilmiyordur" dedim kendi kendime. Bu bilgileri çabucak ona ulaştırmam gerektiğini bilmeme rağmen kalkmış olduğum sandalyeye tekrardan oturarak hemen diğer kaseti, kaset çalardaki yuvasına yerleştirip çalması için düğmeye bastım. Ama bu kasette bir ses kaydı bulunmuyordu. Diğer yüzünü dönderip düğmeye bastığımda ise kulağıma bir hışırtı gelmeye başladı. Bu kasete kayıt yapılmıştı. Bir vakit sonra garip sesler gelmeye başladı. Ağzı kapalı olan birinin sözlerini duyurmaya çalışma çabasıydı ama dediklerinden hiç bir şey anlayamıyordum. Konuşmaya değilde sadece ses çıkarmaya çalışıyor gibiydi.

Biraz dinledikten sonra vakit kaybetmemek için henüz kayıt bitmemişken kaset çaları kapattım ve kasetleri, kaset çaları elime alıp karakolun yolunu tuttum. Bu defa o asabi komisere gösterebileceğim esaslı bir delilim vardı. 

Korakolun içine geçtikten ve komiserin odasını bulduktan sonra kapısının önüne dikildim. Tam kapıyı çalacakken bu bilgileri komisere ulaştırmanın doğru olup olmayacağını kendime sordum. Evet o bir komiserdi ve insanların güvenliğini sağlamak onun sorumluluğuydu ama yinede içimde kasırgalar yaratan bir güç bana; onun işini sevmediği için elindeki bu vakayı önemsemediğini ve mesleğinin hakkını vermeyen bir insan oluşundan dolayı bu vakayı bir kenara atacağını söylüyordu lakin tüm bunlara rağmen bu bilgileri ona vermekten başka bir çarem olduğuda söylenemezdi. Kendi başıma bu işin altından kalkamazdım. Tek başıma gittiğim bir yerde sol koluma zarar vermiştim. O adamlar beni, Sezai'nin dövüştüğü bir kafes dövüşüne değilde, beni paramparça ettikten sonra kurtların önüne atsaydı eğer...Kendimi savunabilmek için yanımda ne bir silah vardı, ne de güçlü kollarım. Tek başıma katiyen Eser'e ne olduğunu öğrenebilmem mümkün değildi. Bu adama güvenmemekten ve onsuz iş çevirmekten uzak durmakta fayda vardı ama onun arkasından iş çevirmemin sebebi yine oydu sonuçta. Beni, bunu yapmaya mecbur bırakan oydu. Eğer kolumun kırılmasında ve o kadar tehlikeye girmemde bir kabahatli varsa o da komiser Burak'tan başkası değildi. 

Elimdekileri yere koyarak nazikçe kapıyı çaldım.

" Geeel" dedi o insanın içine iğrenti duygular yığan kaba ve kalın sesiyle. Kapıyı açtıktan sonra yere koymuş olduğum poşetteki kasetleri ve kaset çaları elime alıp içeriye girdim. İçeriye adımımı atar atmaz yalakalığa başladı.

"Ooooo Sultan hanım hoşgeldiniz." dedi ve biraz koluma garip garip baktıktan sonra 

"Kolunuza ne oldu? " diye sordu

"Merdivenlerden düştüm."

"Geçmiş olsun" dedi az önceki yalakacı samimiyetini yitirmiş olan ses tonuyla ve sözün devamını getirmedi de." Bir şey varmıymış?, nasıl oldu?, ne zaman oldu?" diye sual sormadı. Zaten ondan ilgi isteyen de yoktu ya. Benim tek istediğim bu vakanın sonlanmasi ve Eseri'imin bulunmasıydı. O; bu komiserin dediği gibi bir katil olamayacak kadar iyi bir insandı... Gerçeklerin gün yüzüne çıkartarak Eser'imin suçsuz olduğunu kanıtlamak istiyordum. O beni terk etmiş olabilirdi lakin bu ilişki ben bitti demeden bitmezdi, bitemezdi. Bir neden olmadan beni terk edemezdi. Galiba aslında onu; beni neden terk ettiğini sormak için ve hakkım olduğu gibi gönlümden geçenleri söyleyerek hesap sorabilmek için arıyordum. Bulduğum an; suratına sağlamından bir tokat atıp ağlayıp içimi döktükten sonra karar vermesini, beni terk etmeyi bir daha düşünmesini isteyecektim.

SABAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin