Delilah günlerdir yataktan bir türlü çıkaramıyordu kendini. Ateşi bugün daha yeni yeni normale dönmüş, öksürüğü ise hâlâ geçmek bilmiyordu. Yüksek ateşle gördüğü saçma sapan rüyalar ve Francesco'yu aklından çıkaramıyor olması onu deliye döndürüyordu. Yattığı yerden komodinin üstündeki su dolu bardağa baktı. Kafasından aşağı bocalarsa ateşinin düşüp düşmeyeceğini merak ediyordu. Şu an bu fikir ona çok cazip gelmeye başlamıştı. Bir yandan tırnak uçlarına kadar üşüyüp öte yandan terlemesi berbat hissettiriyordu.
"Accidenti!" diye bağırdı kısılmış sesiyle. Yalnızlığı ilk defa o an iliklerine kadar hissetmişti. Evet, Delilah Venedik'te çok uzun süre yalnız yaşamıştı ama nadir de olsa hastalandığında hep babası yanındaydı.
Floransa'daki yeni hayatına başlayalı neredeyse on beş gün olmuştu ama Delilah sanki Venedik'ten gelmesinin üstünden yıllar geçmiş gibi hissediyordu. Eski ve berbat hayatını ne kadar özlediğini o an daha iyi anlamıştı.
Günlerdir bir şeyler yemiyordu ve karnı çok açtı ama kalkıp kendine bir şeyler hazırlayacak kadar bile hali yoktu. Keşke şimdi kapı çalsa ve birileri ona bir şeyler getirmiş olsa diye geçirdi içinden.Bu düşüncesinin arkasından dakikalar geçmemişti ki kapının vurulduğunu duydu. Önce ateşin etkisiyle bu sesi kafasında duyduğunu sanmıştı ama ısrarla kapı çalmaya devam edince en azından şansını denemek için sürünerek kalktı yataktan.
"Sono venuto.." Geldim.
Eğer birkaç gündür olduğu gibi sokak serserileri kapısını çalıp kaçıyorsa şayet, bu sefer onları kovalayacak gücü olmamasına rağmen hepsinin peşine düşeceğine dair yemin etti Delilah.
Kapıyı açtığında karşısında gördüğü manzara beklediği gibi değildi. Kendi yaşlarında genç bir kız, kapının açılmasından duyduğu mutlulukla ona bakıyordu. Önce kızı dikkatle inceledi Delilah. Toz pembe, çiçek dalı desenli kabarık elbisesi ve üstüne giydiği krem rengi çizgili pelerini onun bir soylu olduğunu işaret ediyordu. Bi kızın kim olduğunu düşünürken arkasında onu bekleyen Medici armalı şövalyeleri görünce kapıyı kapatmak istedi. İki genç kız arasında ufak bir itişme olmuştu ama sonunda Delilah kapıyı kapatmıştı.
"Delilah, Delilah! Dur lütfen."
"Fuori di qui!" "Defol." Delilah o kadar sinirlenmişti ki o an ne hastalığı ne de başka bir şeyi umrunda değildi. "Herhangi bir Medici'den daha hakaret duymak istemiyorum."
Genç kız derin bir nefes aldı. Sözlerini dikkatli seçmeye çalışıyordu. "Delilah, buraya sana hakaret etmeye gelmedim. Lütfen aç kapıyı, konuşmalıyız."
"Defol!"
"Çok hasta olduğunu biliyorum. İzin ver sana yardım edeyim." Kapının arkasından ses çıkmayınca devam etti konuşmaya. "Ben Lucrezia. Beni hatırlıyor musun bilmiyorum. Seni çok aradım Delilah. Lütfen izin ver seni tanıyayım."
Delilah çok sinirlenmişti bu patavatsızlığa. Şimdiye kadar neredeydi diye düşündü. "Git buradan. İstemiyorum."
Lucrezia pes etmeyecekti. "Sadece kapıyı aç. İyileştiğinde gideceğim söz veriyorum. Sen istemediğin sürece yüzümü bile görmeyeceksin."
Delilah onu görmek istemiyordu ama şu an gerçekten yardıma ihtiyacı olduğu su götürmez bir gerçekti. Lucrezia'nın konuşmaları da ona gerçekten samimi gelmişti. En azından iyileşene kadar yardım etmesine izin vermeliydi.
Kapının kilidini açarak içeri girmesine izin verdiğinde daha fazla direnecek hali kalmamıştı. Gene ateşi yükseliyordu. Lucrezia, Delilah'ın ona izin vermesine o kadar sevinmişti ki neredeyse ona sarılacaktı. Elini önce alnına sonra boynuna koyarak ateşine baktı kardeşinin. Lucrezia'nın eli ona çok soğuk geldiğinden irkilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Huzurun Kraliçesi
Historische Romane"Demek marifetleri yere göğe sığdırılamayan şu meşhur kadın çete lideri sensin." dedi genç adam, kahverengi pelerininin kapüşonunu yakışıklı yüzünü ortaya çıkaracak şekilde geriye doğru savururken. Klasik İtalyan erkeklerinin sahip olduğu yanık yeşi...