Bölüm Bir

1.2K 66 26
                                    


Venedik'in sıcak ağustos gününde denizden esen ince hava şehrin merkezi San Marco'yu esir almıştı. Esnaf sıcaktan bunalmış bir şekilde dükkan kapılarının önünde bir müşteriyi cezbetmek için çeşitli şekillerde mallarını pazarlıyordu.

''İçeriye bakın Signore!''

''Venedik'in en iyi kumaşları burada, gerçek İtalyanlar bu kumaşı alır!''

''Signora! Kehribar üzerinizde nasıl da güzel durur!''

İnsanların çoğu kiliseden yeni çıkmış, boğucu sıcakta daha fazla kendini sınamamak için hızla evine dönüyordu. Venedik'in sıradan bir kilise günü kalabalığıydı bu. Pek azı durup alışveriş yapıyor, alışveriş yapacakların çoğunun da soylu hanımların hizmetçileri olduğu belliydi. Soylu hanımlar ise mücevhercilerin önünde durup vakit öldürüyorlardı.

''Medicilere layık kumaşlarım var!''

Gürültüyle akıp giden bu kalabalığın içerisinde pelerinini çıkarsa neredeyse bütün evli-bekar erkeklerin dikkatini çekebilecek güzellikte bir genç kadın yürüyordu. Pelerininin arasından göğüsünün altına kadar uzanan toprak rengi saçlarına gün ışığı değdiğinde sarı parıltılar saçıyordu adeta.
Yirmili yaşlarındaki genç yüzünde erkeklere göre tanrının hediyesi, kadınlara göre cadılığın belirtisi olan gri gözleri satıcının ''Medicilere layık kumaşlarım var!''cümlesini duyduğunda belli belirsiz bir öfkeyle parladı. Ardından gül kırmızısı rengindeki ince dudaklarında alaylı bir tebessüm yayıldı.

''Kes şunu Alberto.'' Dedi yapmacık bir öfkeyle.

Orta yaşın sonunda olduğu kırlaşmış saçlarıdnan belli olan göbekli Alberto, genç kızı fark edip ona geçmişiyle alakalı iğneli bir slogan atarak dikkatini çekmişti. ''Signora.'' Diyerek önünde abartılı bir nezaketle eğildi. ''Hoşgeldiniz Delilah De Medici.''

Delilah'ın yüzü akbaba leşi görmüş gibi buruştu. Sinirlenmiş gibi kaşları havaya kalktı. Bu, onu daha çekici bir hale getirmişti. ''Medici olarak anılmaktansa ölmeyi tercih ederim.''

Alberto'nun yüzü, kızın kaderi gözlerinin önüne gelmiş gibi gölgelenmişti. Deminden beri yaslandığı, dükkanın önünde her sabah müşteri beklediği tahta masasının yanındaki iskemlesine oturarak diğerine de Delilah'ın oturmasını işaret etti. Delilah pelerinini geriye atarak iskemleye yerleşince Alberto düşünceli bir sesle konuşmaya başladı. ''Baban seni kabul etmek istiyor Delilah. Yirmi bir yıldır çektiğin sefalet sona erebilir güzel kızım.'' Alberto, Delilah'ın erkeksi giyim tarzını baştan aşağı tekrardan süzdü. Bu sırada Delilah at binmekten aşınmış, dizlerine kadar gelen çizmelerini birbirine sürtüp gergin bir tavırla parmaklarını çıtlatmakla meşguldü.

Delilah, Medici Sarayı'na köle olarak girmiş en az kızı kadar güzel bir kadın olan Maria ile İtalya'nın en büyük, en soylu, en ihtişamlı hanedanlığı Medici'nin göz bebeği, en büyük varisi Lorenzo De Medici'nin yasak ilişkisinden doğan bir kız çocuğuydu. Köle Maria'nın Medici ile olan ilişkisi hiçbir zaman desteklenmemişti. Lorenzo De Medici'nin babası Pierro ve annesi Lucrezia, Lorenzo'nun Maria ile evlenme isteğine şiddetle karşı çıkmıştı. Bir hanedan üyesinin bir köleyle evlenmesi görülmüş şey değildi. Maria hamile kaldıktan kısa bir süre sonra Lorenzo, hanedanlığın uygun gördüğü Clarice Osrini ile evlilik akdini gerçekleştirmişti. Lorenzo, tek aşkı Maria'dan bir kız çocuğu olduğunu ancak Delilah iki yaşına geldiğinde öğrenebilmişti. Lorenzo, Maria ve Delilah'ı saraya aldırmak için varını yoğunu ortaya koymuş, başarılı da olmuştu. Ancak bu başarı aslında Maria'nın sonunu getirecek, Maria bir sabah hizmetli odasında ağzı kan içerisinde zehirlenmiş bir şekilde Delilah'ın yanı başında bulunacaktı.

Babası, annesinin katilinin hiçbir zaman bulunamadığını söylese de Delilah katilin kim olduğunu biliyordu. Annesine zehir verilirken görmüş, korkusundan yıllarca konuşamamıştı. Üvey annesi Clarice, babasının yanındayken ona dünyanın en iyi üvey annesi olarak davranıp Lorenzo arkasını döndüğü anda bir cadıya dönüşüyordu. Gri gözlerinden dolayı Delilah'ı cadılıkla suçluyor, yüzüne sürekli çirkin olduğunu, köle olduğunu söyleyerek onu hakarete boğarak sessizliğe daha çok gömülmesini sağlıyordu.

Soğuk bir kış akşamı üvey kardeşleri, babası ve üvey annesiyle beraber yediği son akşam yemeğinin ortasında yıllar sonra ilk ve son kez babasına bağırmıştı. ''O öldürdü! Annemi o öldürdü!'' Sıktığı yumruğu üvey annesi Clarice'i işaret ediyordu.

Lorenzo'nun yüzü öfkeyle aydınlanmıştı. ''Bu ne saygısızlık! Delilah, derhal odana!''diye bağırmıştı küçük kıza.

Delilah ağlamamıştı. Zaten hep güçlü bir kızdı. O gün, tüm İtalya'ya bankerliğiyle nam salmış, dönem dönem iktidarı eline alan, iktidarda olmadığında da derin devlet olan Medici Hanedanlığı'nın reddedilmiş kızı olduğu ilk gündü. Odasına çıkmak yerine arkasına bile bakmadan, var gücüyle kendini Floransa sokaklarına atmıştı. Zaten ona dur diyen de yoktu. Babası, hizmetliler, eğitiminden sorumlu mürebbiyeler, üvey annesi, kardeşleri, herkes kaçışını sadece izlemişti. Floransa sokaklarında beş parasız henüz on yaşında bir kız çocuğu her açıdan her türlü tehlikeye müsait olmasına rağmen Delilah'ın talihi ona hayatında bir defa gülmüş, soğuktan donmak üzere bir dükkanın kapısındaki paspasa kıvrılmış halde şimdi ona içten içe baba dediği Alberto tarafından bulunmuştu.
Alberto o dönemlerde çıkan bir isyanda karısını ve kızını kaybetmiş bir kumaş tüccarıydı. Delilah'ı bulması onun için tanrının bir lütfuydu. Floransa'daki kötü anılarını geride bırakmak için dükkanını kapatmış, Venedik'e yola çıkmadan hemen önce onu bulduğu için kendini kutsanmış hissediyordu. Delilah'ı öyle çok sevmiş, ona öyle çok ilgi göstermişti ki küçük Delilah hızla iyileşmeye başlamıştı ancak Alberto'nun asla önüne geçemediği bir şey vardı: Delilah büyüdükçe hırçınlığı, öfkesi artmıştı. On altı yaşından itibaren Venedik'in yerel çetelerine girmeye başlamış, bıçak, kılıç gibi silahları kullanmayı öğrenmiş, zehir işlerinde ustalaşmıştı. On yedi yaşında Alberto'nun yanından ayrılmak istediğini söylediğinde giyim tarzı iyice erkekleşmişti. Alberto ona tek bir şey karşılığında gidebileceğini söylemişti. Delilah'ın çok güzel saçları vardı, Alberto, o saçları çocukluğundan beri her gün sıkılmadan tel tel tarar, örerdi ve Delilah'tan isteği saçlarına dokunmamasıydı.

Alberto konuşmak için dudaklarını masada bir önceki günden kalmış bardaktan bir yudum alarak ıslattı. ''Güzel kızım, öfkeni anlıyorum. Ama artık durup biraz sakinleşmeni şiddetle istiyorum. Hak ettiğin hayatı yaşamaya başlaman lazım artık.'' Babacan bir tavırla ellerini Delilah'ın elleriyle buluşturdu.

Kendi öfkesine hakim olmayı denese de bir anda ellerini çekmişti. ''Benim babam Lorenzo De Medici değildir. Ve ben de Delilah De Medici değilim. Hiçbir zaman da olmayacağım.'' Hışımla yerinden kalkarken pelerininin etekleri yerdeki tozu savurmuştu. Saman alevi gibi olan öfkesi birden söndü. ''Benim gitmem lazım. İşlerim var.''

Alberto'nun ne diyeceğini beklemeden kalkıp yürümeye başlamıştı. Gözlerinden hafif yaşlar süzülüyordu bile. İçinden kendine ''Ağlamak yok Delilah!'' diye bağırıyordu. Ağladığı için kendinden nefret ediyordu.
Yaz günü sıcaklığını da peşinden sürükleyerek San Marco'dan çıkıp sokakları en azından şimdilik deniz olmayan bölgelere yöneldi.
Venedik, sokaklarının çoğu deniz olan bir şehirdi. Bu yüzden Adriyatiğin Kraliçesi olarak anılırdı. Çoğunlukla ulaşım gondollarla sağlanırdı. Diğer şehirlere gitmek için en iyi bilinen yol büyük kanaldı. Aynı zamanda şehrin iki parçasını birbirine bağlayan Rialto Köprüsü de bu kanalın üzerindeydi.
Delilah, az önce yerin canını alacakmış gibi attığı adımlarını yavaş yavaş sakinleştirerek Rialto'ya yöneldi. İnsan kalabalığı azaldıkça kendini daha güvende hissediyordu. İnsanları sevmez, gerekmedikçe muhatap dahi olmazdı. Onun en büyük dostu evinin avlusunda beslediği av köpeği Alto'ydu.
Üvey babası Alberto ile yaptığı konuşma ona çok ağır gelmişti. Şimdi tek istediği evine gidip bir fincan çayla beraber yarım bıraktığı çizimlerine devam etmekti. Her ne kadar asi, yabani bir çete lideri olsa da ruhunun bir tarafı ne yazık ki Medicilere aitti, sanattan kendisini koparamıyordu. Bir dönem, babasına karşı olan nefreti tavan yaptığı sıralarda, eline fırça, boya, kalem almamaya yemin etmiş, bütün malzemelerini yakmıştı ama sonra içinde yükselen resim aşkına engel olamamış, yeniden başlamıştı çizmeye. Bu onun için bir çeşit terapi gibiydi. Kafasını ancak böyle boşaltabiliyordu.
Düşüncelere dalmış, nereye gittiğini bile unutmuşken geriden cılız bir ses duyuldu. ''Delilah. '' Küçük çocuk nefes nefese kalmış bir şekilde Delilah'ın yanına kadar koşup dizlerinin üstünde kendini bıraktı. Bu çetenin en küçüklerinden Luca'ydı. Kıyafetleri henüz yıkanmış olmasına rağmen yeşil beresi tozdan griye dönmüş, üzerindeki beyaz kirtle* artık simsiyahtı. (Tek parça erkek elbisesi.)

Delilah kaşlarını çatarak Luca'ya kızmaya hazırlandı. ''Luca, sana kaç defa kavga etmek yok diyeceğim? '' Büyük bir kızgınlıkla eliyle Luca'nın üzerinde bir daire çizdi. ''Şu haline bak, haşare çocuklar gibi olmuşsun. ''

Luca tam ağzını açacaktı ki arkadan bir ses daha duyuldu. ''Bastardo! Seni küçük serseri, buraya gel! ''

Ses tanıdık değildi ama olmasına da gerek yoktu. Delilah bu tabiri, ses tonunu çok iyi biliyordu. Luca gene kraliyet şovalyeleriyle başını belaya sokmuştu. Korumacı bir tavırla, elini pelerinin altındaki bıçağının kabzasına çaktırmadan yerleştirerek Luca'nın önüne geçti. Karşısında üç şovalye duruyordu. En önde kel olan Delilah'ı görünce afallamıştı. Karşısında bir kadın olmasını beklemiyordu muhtemelen.
Luca gergin bir şekilde Delilah'ın arkasından pelerinine tutundu. Çocuğun ayaklarının titrediği, şovalyelerin onu sürüklediği bu dar sokaktaki evlerin çatılarından bile görünebilirdi.

''Signora, arkanızdaki o küçük veledi hemen bize teslim ediniz. '' Adamın sesinde ricadan çok emir vardı ve Delilah kendisine emir verilmesinden hiç hoşlanmazdı.

''Kardeşim size ne yapmış olabilir merak ediyorum, Şovalyeleri. '' Ses tonu, tıpkı şovalyenin ses tonu gibi altında ima barındırıyordu.

Şovalyeler genelde açıklama yapmayı seven insanlar değillerdi. İstediklerini anında çekip alırlardı ancak karşılarında Delilah gibi güzel bir kadın görünce biraz insiyatif kullanmaya karar vermişlerdi. ''Kardeşiniz az önce festival için Venedik'e gelen Pazzi ailesinden Francesco de' Pazzi'nin altınlarını çaldı. Siz de çok iyi bilirsiniz ki hırsızlığın cezası vardır. ''

Delilah elini arkasına dolayıp Luca'nın elini uyarır gibi sıktı. ''Kardeşim biraz yaramaz bir çocuktur. Ancak hırsızlık yapmaz, bir yanlışınız olmalı. ''

''Che peccato, signora.* Buna biz şahit olduk. '' diyerek yapmacık bir üzüntü takındı. Delilah bu şovalyenin kendisine olan bakışlarını hiç beğenmemişti. (Çok yazık, bayan.) Arkasındaki iki şovalyeye gitmesini işaret etti. Az önceden beri konuşan adam muhtemelen bu ikisinden daha rütbeliydi. Adamlar koşar adım geri çekildi. Diğer şovalyeler gittikten sonra imalı bir ses tonuyla ''Kardeşinizi affedebilirim. Lakin bana değerli bir şeyler vermeniz lazım. '' dedi.

Bu tipteki erkekleri Delilah çok iyi tanıyordu, adamın bakışları bu yüzden başından beri hoşuna gitmemişti. Hemen hemen bütün kraliyet şovalyeleri kanı bozuk erkeklerden oluşuyordu. Adaleti sağlamak yerine onlarla bir gece geçirme karşılığında yaptıramayacağı şey yoktu Delilah'ın. Lakin bunu daha önce hiç yapmamış, hep karşısındakini alt ederek, zorbalıkla istediğini almıştı. Kendisine zorbalık yapmak isteyenlere daha katı bir zorbalıkla karşılık veriyordu.

Cilveli bir şekilde gülümsedi. Adama doğru bir adım atınca şovalye bunu kendisine yapılmış bir işaret olarak gördü ve gülümsemeyle karşılık verdi. ''Benden değerli bir şey istiyorsun demek. '' Bir adım daha yaklaştı. Şovalye teklifinin kabul edildiğini zannederek zevkten dört köşe olmuştu bile. ''Sana çok değerli bir şey vereceğim. Bundan emin olabilirsin. '' Luca'ya el altından geride durmasını işaret etti. Adama iyice yaklaştı, yaklaştı. Adam tam Delilah'ın onu öpeceğini düşünerek aklı beş karış havada ve savunmasız bir şekilde ona yaklaştığında Delilah, şovalyenin cinsel organına var gücüyle bir tekme attı. Şovalye şimdi acıdan kıvranıyordu. Tam bu sırada Luca'ya kaçması için işaret verdi. Luca hiç arkasına bakmadan kaçmaya başlamıştı bile, Delilah'ın kendisini bir şekilde kurtaracağından ve akşam çete evine sağ salim geleceğinden emindi.

Şovalye acıdan kılıcını bile yere düşürmüştü. Delilah, şovalyenin kılıcını alıp onu iyice savunmasız bırakmayı amaçlamıştı, ancak hamle yaptığı sırada aralarında ufak bir arbede çıktı. Şovalye kolay kolay pes etmemişti. ''Puttana! '' diye bağırdı. (Fahişe)

''Değerli bir şey. Demek değerli bir şey istiyorsun ha, al sana değerli bir ders. Her kuşun etinin yenmeyeceğini öğrenmiş oldun, bastardo. '' Şovalye Delilah'ı omuzlarından yakalayacaktı ki Delilah koltuğunun altından geçip şovalyenin arkasına geçti. Bu sefer de sırtına bir tekme sallamıştı. ''İleride yeğenlerine neden çocuğun olmadığını rahatlıkla anlatabilirsin. Bu hikayenin başrolü olmaktan şeref duyacağım. ''

Şovalye Delilah'ın ayağına bir çelme takarak onu yere düşürdü. Delilah afallamıştı ama çabuk toparladı. Şovalye üstüne çökmek üzereyken bir hamle yapıp yana yuvarlandı. Şovalye pes etmeyecekti.

''Vacca Puttana! ''

Şovalye Delilah'ın ellerini bu kez yakalayabilmişti. Tam suratına bir yumruk sallayacakken yabancı bir ses araya girdi.

''Per l'amor di Dio! Bir kadına el kaldırılmayacağını öğretmediler mi sana?! '' (Tanrı aşkına!)

Artık çok geçti. Yabancı, sözünü söyleyip şovalye önünde el pençe durmadan hemen önce Delilah'ın kafasını yere çarptırtmıştı. Delilah hafiften bir baş dönmesi yaşarken bu yabancıyı hayal meyal gördü.
Genç adam en fazla yirmili yaşlarının başındaydı. Başındaki siyah tüylü, değerli mücevherli koyu mavi chaperon onun soylu biri olduğunu adeta bağırıyordu. Chaperonun altından dalgalı siyah saçları çenesinin altına kadar uzanmıştı. Chaperonuyla uyum içinde giydiği sarı mavi kapüşonsuz pelerini ve içindeki beyaz ipek gömleğiyle siyah deri pantolonu yanık buğday tenine çok güzel gitmişti. Zevkli bir giyim tarzı vardı, ya da onu giydiren çok zevkli biriydi.
Bu zevkli adam, karşısında kendi görüntüsüne kıyasla paspal duran şovalyeyle konuşmaya bile tenezzül etmeyerek eliyle derhal gitmesini işaret etti. Şovalye beceriksiz adımlarla, sendeleye sendeleye koşarak oradan uzaklaşmıştı.

Şimdi adamın bütün dikkati Delilah'ın üzerindeydi. Nazik bir ifadeyle az önce yerde şovalyeyle tepişmiş olan Delilah'a elini uzattı ama Delilah az önce yaşadığı şeyden dolayı, her ne kadar sert görünse de, ürkmüş, korkarak geri çekilmişti.

''Per favore signorina, size yardım etmeme izin verin. '' (Lütfen bayan) diyerek bir kez daha elini uzattı. Delilah bu sefer korkmamıştı, aksine adamın ses tonu ona gereksiz bir güven vermişti. Bu, Delilah'ı hem rahatlatmış, hem de şüpheye düşürmüştü. İnsanlara güvenmeye alışkın değildi. Çekingen bir tavırla adamın elini kabul ederek yavaşça ayağa kalktı. Adamın oldukça yakışıklı yüzündeki o yanık yeşil gözlere bakmamaya özen gösteriyordu çünkü her nasılsa bu adamın kendisine gösterdiği kibarlık onu bir çöp gibi hissettirmiş, o an haşare bir çocuk gibi olan görüntüsünden utanmıştı. Ayağa kalkar kalkmaz birkaç adım geri çekildi. Adam bu geri çekilişi umursamadan Delilah'ın önünde saygıyla eğilerek kendini tanıttı. ''Ben Francesco de' Pazzi. Yaşadığınız tatsız olaydan dolayı üzgünüm. Onlara çocuğu rahat bırakmalarını emrettim ancak emrimi çok geç duydular. '' Delilah hiç cevap vermeden adamın sadece yüzüne bakmıştı, bu gerçek anlamda Francesco'ya ilk bakışıydı.

Şimdi kendini tanıtma sırası Delilah'ındı ancak Delilah hiç kendini tanıtacak gibi durmuyordu. Çünkü o Venedik'in başına bela olmuş, her yerde aranan Sfacciato çetesinin lideriydi ve şovalyeler onu buldukları yerde infaz edeceklerdi. Bugünkü hariç, bugün şansı yağver gitmiş, kendini tanımayan bir şovalyeyle boğuşmuştu.

''Inferno! Senin gibi bir soylunun burada ne işi var? '' diyerek teşekkür etti (!) Delilah. Kendini tanıtmaktan ancak böyle saldırarak kurtulabilirdi.

Pazzi'nin yüzünde belli belirsiz alaycı bir ifade belirdi. ''Canınızı kurtardığım için boynuma atlamanızı bekliyordum güzel bayan, beklediğim tepki bu değildi. ''
Delilah iyiden iyiye sinirlenmeye başlamıştı. Bağıracaktı ama Francesco'nun bakışları onu öyle sarsmıştı ki ses tonunu düşürdü. ''Her erkeğe beklediği tepkiyi verseydim her sabah başka bir erkeğin yatağında uyanırdım. '' Gene de öfkesine engel olamamıştı.

Pazzi, Delilah'ın öfkesini anlayarak geri adım attı. ''Bana isminizi bahşedin lütfen. ''

''Hayır, söylemeyeceğim. '' Ona kendini tanıtmak istemişti ama o an onu yakalatmayacağının garantisi yoktu, üstelik babası Lorenzo, Pazzilerle iyi anlaşamıyordu, yıllardır süren iktidar mücadelesi bu iki banker aileyi birbirine düşürmüştü. Pazziler Medicileri alt etmek için Medici ailesi hakkında her türlü sırrı öğrenmek için ek çaba sarf ediyorlardı, Francesco'ya kendini tanıtırsa onu tanımasından ve bu alıştığı serseri hayattan onu koparmasından korkmuştu.

Francesco'nun yüzünde muzip bir gülümseme vardı şimdi. Delilah'ı hayranlıkla baştan aşağı tekrar süzdü. Bunu onu gördü göreli kaçıncı yapışıydı kim bilir. Delilah utandığını hissetti. Böylesine yakışıklı bir adamın karşısına bir kadın olarak pantolonla çıkmak çıplak çıkmakla eş değerdi.

Kendinden emin ve Delilah'a odaklanmış bir şekilde bir adım attı Francesco. Delilah kafeste bir kuş gibi hissediyordu şimdi. "Bana isminizi bağışlayın güzel bayan."

"Neden bunu yapayım? Sen bir yabancısın. Üstelik Venedikli bile değilsin." Delilah'ın bahaneleri tükeniyordu, buradan bir an önce çıkıp evine gitmek istiyor, bu adamı tamamen unutuncaya dek kafasını yastığına gömmek istiyordu. Ancak Francesco inatçıydı, ismini öğrenmeden onu bırakacağa benzemiyordu. Ona doğru bir adım daha attı, bir adım daha yaklaşırsa artık nefesleri birbirine karışacaktı. Delilah son çare cevap verdi. "Medéllin. İsmim Medéllin." Diyerek Francesco'dan kaçtı. Bu ismi bilen üç kişi vardı: biri annesiydi ki yaşamıyordu, biri babasıydı, bu yüzden bu isimden nefret ediyordu ama şimdi kullanmak zorunda kalmıştı, biri de Alberto'ydu. Bu üç kişiden de kendisine ulaşamazdı nasılsa.

Delilah rüzgar gibi Francesco'yu geçerek onu geride bıraktı. Francesco arkasından seslendi. "Yeniden görüşeceğiz Medéllin."

Delilah festival bitene kadar evinden çıkmayı hiç düşünmüyordu. Aslında kendisi ve çetesi için çok güzel vurgun zamanıydı ancak bu adamı tekrar görmeyi kesinlikle istemiyordu. "Umarım görüşmeyiz."

Ya da görüşürüz, tabii bulabilirsen.

Delilah kalabalığa karışırken Francesco'nun hala ona baktığını hissedebiliyordu. Adımlarını hızlandırdı, hatta Pazzi'nin kendini takip etme ihtimaline karşın yolları karıştırarak gitmiş, farklı bir evin önünde durmuş ve bir süre kapısının önünde beklemişti.Takip edilmediğinden emin olduğunda ise nihayet evinin yolunu tutmuştu ancak aklında tek bir soru vardı, bu Pazzi veliahtı onu neden tanımak için bu kadar ısrar etmişti? Belki de gerçekte kim olduğunu biliyordu, sadece rol yapıp Delilah'ı konuşturmak istemişti. Delilah, Medéllin bile dediğine şimdiden pişman olmuştu. Gerekirse Francesco'yu bile yumruklayarak oradan çıkması gerekiyordu.

"İdiota Delilah" diye fısıldadı evinin kapısını açarken.

İki yıllık dostu Alto, kapının sesini duyar duymaz avludaki kulübesinden Delilah'a koşmuş, sevgisini göstermek için üstüne atlamıştı.

"Koca bebek, evet ben de seni çok özledim."

Bir anlığına dağılan endişe bulutları önüne düşen gölgeyi görmesiyle tekrardan zihnini karartmıştı. Kimin geldiğini daha gölgesinden bile anlamıştı. Onu yeni bir görev bekliyordu ve bu seferki görev hiç hoşuna gitmeyecek gibiydi.

Huzurun KraliçesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin