Dar sokaklar, geniş meydanlar, kuytu köşeler, çıkmazlar... Francesco tüm bunları arşınlayalı kaç saat olmuştu kim bilir. Böyle bir yere varamayacağını kendisi de çok iyi biliyordu ama durup beklemek onu deli ediyordu. Alex'in Delilah'ı kaçırmış olması bir ihtimal değil, kesinlikti ona göre.
İçinden lanet edip bir küfür savurdu. O adamı gördüğü yerde öldürmeye, leşini de derin sulara gömmeye and içmişti.
Yağmur dineli neredeyse bir saat olmuştu ama Francesco sırılsıklamdı. Islak saçlarını kulak arkası yaparken yüzünden akan yağmur damlalarını umursamıyordu. Bu soğuk havada, sırılsıklam haliyle hiç üşümüyordu.
Bir hamlede atından indi. Şimdi ne yapacaktı? Bir süredir Konstantin'in sokaklarında taş altlarına kadar bakıyor olsa da böyle bir yere varamayacağını biliyordu. Burası uçan kuştan haberi olduğu Toskana değildi.Giuseppe atın üstünde Francesco'yu kovalamaktan nefes nefese kalmıştı. "grazie a Dio." Teşekkürler tanrım. "Artık aklın başına geldi mi?"
Delilah'ı bulana kadar aklım başıma gelmeyecek diye geçirdi aklından. Yine de dışarıdan soğukkanlı görünüyordu. "Bir gelişme var mı?"
"Tanrı aşkına Francesco sen çıldırmışsın!" Yağmurdan ıslanan üstünü gösterirken "Senin peşinden koşarken nasıl istihbarat alabilirim?" Giuseppe konuşmaya devam ederken dar bir mahalle arasında koşuşturma Francesco'nun dikkatini çekmişti. "Şu an bunu yapmanın ona hiçbir faydası olmadığının farkında mısın? Bu tamamen boş bir çaba-"
Susmasını işaret edip kalabalığa doğru yürümeye başladı Francesco.
Yoğunluğunu erkeklerin oluşturduğu bu kalabalık, bir şey izliyor gibi yuvarlak oluşturmuştu. Bazı meraklı küçükler de kalabalığı boy avantajlarıyla aşıyorlardı. Francesco konuşmaları anlayabiliyordu ama tam olarak olayı kavramamıştı."İyice dadandı bu barbarlar buraya. Kim bilir gene kimin canını yaktılar!"
"Kime saldırmışlar da bu kadar gavur askeri peşine düşmüş?"
Francesco Delilah'ı kaçıranlardan bahsettiklerini anlamıştı. Büyük bir hırsla daire oluşturmuş erkek kalabalığını eliyle yararak geçerken Giuseppe Francesco'nun bu kontrolsüz öfkesinden korkmaya başlamıştı.
Kalabalığın ortasında, Delilah'ı kaçıran iki simsiyah giyimli adamdan bir tanesi yarı baygın yatıyordu. Kafasındaki siyah kavuğu ve beraberindeki peçesi yediği dayaktan dolayı düşmüş, kaba suratı olduğu gibi ortaya çıkmıştı. Kalın dudaklarının kenarında yoğun bir kan birikmişti.
Hemen tepesinde bir Osmanlı delikanlısı, elinde kalın bir sopayla haykırıyordu. "Senin haddine mi benim mahallemden geçmek bre deyyus?!" Gri renkli şalvarına bağladığı kırmızı kuşaktan parlak kabzalı bir bıçak çıkardı.
Francesco Delilah hakkında bilgi alabileceği tek kişiyi kaybetmek istemiyordu. Bu yüzden bağırarak çembere daldı. "Grazie! Grazie!" Arkasından aksanının kendini ele vereceği şekilde Osmanlıca konuşmaya başladığında genç delikanlı afallamıştı. "Kimdir bu adam?"
Genç adam Francesco'nun giyiminden bir soylu olduğunu anladığı için saygıda kusur etmemeye karar vermişti. "Bu ve bunun gibiler karılarımıza kızlarımıza göz diktiler beyim. Para için yapmayacakları şey yoktur." Francesco hala ayılmaya çalışan, yerinden doğrulamaya yeltenen yerdeki çam yarmasına ne yapacağını düşünürken birden zamanın sanki aleyhine geçtiğini hissetti. Yerde doğrulmaya çalışan barbara sert bir tekme atarak nefesini kesti Francesco.
Adam Francesco'nun kim olduğunu çok iyi biliyordu ve neden peşinde olduğunu da. Günlerce Pazzi Ailesini takip etmişlerdi.
"Nerede?" diye sordu Francesco. Adam cevap vermemeye yemin etmiş gibi ağzını açmayınca göğsüne bir tekme daha atmıştı. Acı içinde inledi. "Nerede dedim sana!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Huzurun Kraliçesi
Ficción histórica"Demek marifetleri yere göğe sığdırılamayan şu meşhur kadın çete lideri sensin." dedi genç adam, kahverengi pelerininin kapüşonunu yakışıklı yüzünü ortaya çıkaracak şekilde geriye doğru savururken. Klasik İtalyan erkeklerinin sahip olduğu yanık yeşi...