"Anlamadım?!" Neredeyse Francesco'nun üzerine atlayacaktı. "Sono prigioniero qui?!" Burada esir miyim?!
Sanki burada olmasının sebebi Alberto'ymuş gibi suçlulukla gözlerini kaçırdı yaşlı adam.
Kalbine hançer sapladığında bile ağlamayan Delilah şu an çocuk gibi tepine tepine ağlamak istiyordu. Burası onu sadece geriyordu, burada olmayı hiç istemiyordu.
"Ben gitsem iyi olacak." Diyerek arkasını dönmeden önce Delilah'ın avuçlarını öptü. "Kendine dikkat et." Bu bir veda konuşması mıydı?
Francesco'nun arkasında sabah yarasını kontrol eden kadın gibi giyinmiş üç kadın vardı. "Gitmek istiyorum! Ben buradan gitmek istiyorum!" diye haykırdı. Kapıdan çıkmaya çalışınca kadınlar üstüne atlamış, onu iki kolundan ve sırtından yakalamışlardı. Delilah acı içinde haykırdı, göğsündeki sızı inatla artmış gibiydi. Alberto hiç arkasına bakmadan Delilah'ı öylece bırakıp gitmişti, bu yaşlı adam için de zordu çünkü Delilah'ı o halde görse asla bırakamayacaktı ve bu Pazzilere verdiği söze ihanet olabilirdi.
"Padre! Padre! Neden beni bırakıp gidiyorsun?!"
Alberto ağlarken sesi çıkmasın diye elini yumruk yapıp yumruğunu ısırmaya başladı. Bu sözler ona çok ağır gelmişti, üstelik kızının sesinden çok canının yandığını hissedebiliyordu.
Alberto zengin bir esnaftı ama Pazzilere karşı hiç gücü yoktu. Francesco de' Pazzi ona Delilah'ı sarayda bırakması ve kaçmasına yardım etmeme sözü karşılığında kızının tamamen güvende olacağını ve kesinlikle Venedik Şövalyeleri'ne teslim edilmeyeceğinin garantisini vermişti. Güvenmekten başka şansı yoktu. Şimdi sarayı geride bırakırken sadece dua ediyordu. Bazilikaya uğrayıp kızının iyiliği için dua edecekti.
Delilah çırpınmaya devam ettiği için taze yarası açılmıştı. Artık Francesco'ya saldırmamak için kendini tutmuyor, açık açık onu tehdit ediyordu. "Beni bırakmak zorundasın, bırakacaksın! Yoksa..."
"Delilah bana canını borçlu olduğunu unut-"
"Senden beni kurtarmanı istemedim! Ben bir suçluyum, herkes benim ölmemi istiyor." Kendini tutan kadınlardan birine var gücüyle tekme attı, kadın acı içinde bir çığlık atıp kolunu gevşetti Delilah'ın. Bir hamlede kurtuldu elinden. "Bu insana attığım tekmenin suçlusu sensin! Kendinden utanmalısın." O kadına vurduğu için kendini suçlu hissetmişti.
Odadaki herkese bir sır verecekmiş gibi tehditkar bakışlar attıktan sonra cevap verdi. "Senin kendini yaralamanın sorumlusu da benim. Bu yüzden seni kurtarmak zorundaydım ve kurtardım. Şimdi de sen bana borçlusun." Delilah sesindeki suçluluğu hissedince biraz yumuşamıştı ama kendini gerçekten borçlu hissetmeli miydi onu bilmiyordu. Francesco'ya karşı içinde farklı türde bir nefret vardı, henüz nedenini kendine açıklayamıyordu.
Tepinmeyi bırakıp kaşlarını çatarak Pazzi'ye baktı. "Ne istiyorsun benden?"
"Voglio parlare da solo." Elini geriye doğru atarak hizmetçilere çıkmalarını işaret etti. Seninle yalnız konuşmak istiyorum.
Hizmetçiler emir gelir gelmez onu rahat bırakmışlardı. Delilah'ın kafası çok karışıktı, sudan çıkmış balık gibi hissediyordu.
Francesco oturmasını işaret etti. Delilah'ın karşı koyacak gücü yoktu çünkü göğsü çok acıyordu. Francesco da hemen yanına oturup bütün samimiyetiyle konuşmaya başladı. "Annene ne olduğunu biliyorum Delilah." Bu cümleyi duyduğunda Francesco'ya saldırmamak için kendini zor tutmuştu. Kimsenin onun zayıflığından faydalanmasını istemiyordu, kimsenin kendisine acımasını da istemiyordu. "Ben de annemi çok küçük yaşta kaybettim. Dalla morte nera." Kara ölümden. (Veba) "Ben çaresizdim, annemi bir hastalığa kurban verdim. Sen ise haksızlığa. Annen aşkı uğruna öldü. Ona saygı duyuyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Huzurun Kraliçesi
Historical Fiction"Demek marifetleri yere göğe sığdırılamayan şu meşhur kadın çete lideri sensin." dedi genç adam, kahverengi pelerininin kapüşonunu yakışıklı yüzünü ortaya çıkaracak şekilde geriye doğru savururken. Klasik İtalyan erkeklerinin sahip olduğu yanık yeşi...