Kelimeler,
siz zahmet etmeyin dudaklarımdan,
çıkmak için.Gözlerimlede anlatırım,
Beni anlayana,
Derdimi ...
Siyah inci ♡***
Pencerenin kenarından aşşağı doğru inen çatlak duvar ve duvarın köşesinde boş beşşik.Mavi gözlerini bir an olsun ayırmıyordu küçük gelin beşşikten.
Yatağın üzerinde oturmuş, morarmış göz altları ,taranmamış ,karışmış uzun sarı saçları, onun ne kadar yorgun ve halsiz ,hasta olduğunu anlatıyordu.
Kapı açılıp içeriye serdarın grmesine rağmen ,kımıldamamış, hala baktığı yere bakıyordu.
Serdar onun bu halini görünce son bir aya boyunca yaptığı gibi sessizce dolaptan paltosunu alıp ,
"Ben işe gidiyorum kader, kendini topla artık.1 ay oldu, Kendine gelmelisin, ölenle ölünmüyor.. bak ben kendimi bırakıyorum, sende bırakmda kalk o yataktan" sesinde bıkmışlığın ifadesi vardı.Yine ses ve hareket , en ufak bir değişiklik yok..
Serdar poltosunu giyip ,hızla çıktı. Kader o gidince başını topladığı dizlerine koyup boş beşşiği izlemeye devam etti..
Zamanı bilmiyordu, günleri saymıyor, hisleri ise yok gibiydi. Vücudu, ile veyni savaşta gibiydi.
Birinin kabul ettiğini diğeri etmiyordu. Kabullenemiyordu küçük sarı kızını o toprağın altına bıraktığına. Sanki o beşşikten tekrar başını uzatacak "anne" diyecekmiş gibi geliyordu.
Ve o bekliyordu.
Zaten serdar söylemese bir ay geçtiğini bile anlamayacaktı. Bir ay..Tam bir ay önce ağlamıştı, haykırmıştı, o zamandan beri bir damla gözyaşı dökmemişti, tek bir kelime dahi etmedi kimse ile.
O günü hatırladı, kızının cenazesini, onu karanlık mezara nasıl koyduklarını , o güzel sarı saçlarına nasıl toprak attıklarını hatırladı. Kalbi ağrımıştı, aklındaki ,bilfiği bütün kelimeler uçup gitmiş, göz yaşları kurumuş bir çöl gibi akmaz olmuştu.
Ezgi yengesi, eda ,çiçek, hepsi onunla konuşmuş, ağlamasını içini dökmesini istemişlerdi lakin o onlara bile anlatamamıştı bir şeylerin eksildiğini...
Herkez gidince kızının mezarına yaklaşıp üzerine uzandı, onunla gitmeli, onınla gömülmeliydi. Korkuyordur diye düşündü, horsla toprağı açmaya çalıştı elleriyle, etrafındakilerin engellemesi bile onu durduramıyacaktı sanki, elleri çamur olmuş, tırnakları açımıştı küçük taşlar yüzünden.Kızınında canı açıtmışmıydı acaba o küçük taşlar?
Artık hali kalmamıştı, ne onu durdurmaya çalışanları engellemeye ,nede toprağı kazmaya.
Yavaşca gözleri karardı, dizlerinde derman kalmamış yığılmıştı, sadece tek bir ses geldi kulağına her yeri karanlık kaplarken. Neslihan hanımın sesi,,,
"Delirdi galiba"Ondan sonrası kendi odasında açtı gözünü, bir an yürada olduğunu düiünüp hızla beşşiğin yanına gitti. Ama kızı yoktu, odadan çıkıp etrafı aramaya başladı. Etrafta bir sürü kadın vardı, ve çoğunu tanımıyordu. Umrundada değildi o kızını bulmaya çalışıyordu.
Komşusu semra hanım, durdurdu onu,çekiştirerek odasına götüp ona sarıldı,
"Kader kızım ,kendine gel yavrum. Kızını bulmaya çalışıyordun anlıyorum seni ama o öldü. Canım kabul et artık. " dediğinde.
Hayır!
Demek istedi bağırmak istedi lakin konuşamıyordu, yatağına oturu verdi, baka kaldı boş beşşiğe.
Ertesi günlerde herhafta eda geldi ziyarete, o cevap vermese tepki göstermese bile durmadan bir şeyler anlatıyordu. Yavuz denen bir çocuktan bahsediyordu, ona kızıyor hatta onu döveceğinden vahsediyordu, önce gülüyor sonra kendisinin gülmediğini görünce susuyordu.
Arada yemek getiriyor, bir iki kaşşık alınca bırakıyordu. Yiyemiyordu, kızı orda açken o yiyemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük kırmızı kurdaleler
Novela Juvenilküçük ķızlar ķırmızı kurdale severler. ama bazıları giyerler.... Tıpkı kader gibi, O ,14 yaşında küçük gelin. Çocukluğunun en güzel zamanıni , hayatin acı ve adaletsiz yanlarını öğrenmeye mahkum edildi. Hiç tanimadigi kocası, onu sevmeyen insanlar...