23.Bölüm

7.1K 1K 1.2K
                                    

Merhabalar :)

Lütfen okurken oy vermeyi unutmayın. Oylar çok düşük çünkü :/

Ve yeni bölüm duyurularını instagramdan yapıyorum. Bana ulaşmak isterseniz muhakkak oradan mesaj atın, ama takip isteği atarken Katarsis'ten geldiğinizi söyleyin ki kabul edeyim isteğinizi 🤍

Kullanıcı adım: _eelcin

Keyifli okumalar diliyorum🌸


Dünya üzerindeki birçok ses birbiriyle benzerlik taşır. Ağlarken iç çekeriz, gülerken kıkırdarız, şaşkınken dudaklarımız aralanır o bilindik tınıyla, mutluyken bazen çığlık çığlığa kalırız. Her ses kendine hasken aslında bir o kadar da benzerdir. Çünkü kulağımızı dolduran tüm bu seslerin sonucunda karşımızdakinin duygularını gözle görürüz. Ve bu benzer ses ve duyguları ayıran şey ise tamamıyla kendimizdir.

O tanıdık iç çekiş sesi kulağına dolar, umurun olmaz. Ama tekrar o tanıdık iç çekiş sesi başka birinden çıkıp kulağında dolanır, işte bu sefer dünyan durur. Bir insanı ağlatabiliyorken, başka bir insanın ağlamaması için dünyayı ayaklarının altına serebilirsin. Aslında ikisi de iç çeke çeke ağlayacaktır. Ama işte.. Acı dolu sesler bile hissetmek istediğiniz kadar kulağınızdan girip kalbinize ulaşır.

Benim kalbimin yolunu on ikiden bulup hızla yolan ses ise Koray'ın kısık inlemeleriydi. Cesedine tüküreceğim adamların ağlayışlarını yok sayabilirdim ama işte onun sesi.. Salondaki koltuğa yatırmıştık sarsak bedenini ve Su'nun pansuman yapışını izliyorduk. Ateş salonun ortasında dört dönüyor, ellerini saçlarından geçiriyordu delirmişcesine. Sûl'u Erin yatırmıştı ama o minik çocuğun ne halde olduğunu bile görememiştim. Çünkü kendimi bile toparlamaktan acizdim şu saatte.

Ateş'in dolu dolu bakan gözleriyle saatler sonra irislerim buluşunca yutkundum. Dolu doluydu, evet. Acı da çekiyordu, evet ama.. Ama bir azrailin yolundan gidercesine ölümcül bakıyordu. Limonun açık tonunda olan tişörtü Koray'ın kanıyla yer yer lekelenmiş, Su'nun göz yaşlarıyla ise ıslanmıştı. Üstünde başında gezen gözlerim çok oyalanmadan tekrar gri bir sisli gökyüzünü anımsatan gözlerini bulduğunda başıyla mutfağı işaret etti ve hiç duraksamadan yürüdü. Başımı çevirip hızla kaybolan omuzlarına baktım bir süre lakin hemen onu takip etmek yerine odamın kapısındaki kirişe omzunu yaslamış olan uzun bedene dönmüştüm.

Kafası kapının üst kirişine teğet geçiyordu ama yine de dik duruşundan taviz vermeden bir o kadar da dik olan bakışlarını Koray'ın üzerine sabitlemişti. Kalbimi saatlerdir bir el avucunun içine almış da yoğuruyor gibiydi fakat bunu es geçerek ona doğru birkaç adım attım ve yumuşatmaya çalıştığım yüze ulaşarak konuştum. "Çocuğun zaten pestili çıktı," dedim Koray'ı işaret ederek. "Bir de sen mi döveceksin?"

İşte şimdi yeşil gözleri onu sokakta koruma kalkanına aldığımız o andan beri benimkilerle buluşmuştu ilk kez. Bana bakarken boynunu bir sağa bir sola yatırdı ve ciddiliğinden ödün vermeyerek o ifadesini korumakta karar kıldı. "Ne?" dedim. Çıtlattığı boynunu gösteriyordum bu sefer. "Beni mi döveceksin yoksa?"

Başını salladı. "Evet amına koyayım." Ses tonu oldukça netti.

Çarpık bir gülüş sahiplendi dudaklarımı. Çünkü zor nefes aldığım şu gecede onun küfürleri unutturacaktı belki de yıkık halimizi. 

"Nasıl olacakmış o?"

Gözlerini yumdu birkaç saniyeliğine. Ama harelerini aralamadan hemen önce bir adımla dibimde bitti ve öyle izin verdi yeşillerine ulaşmama. "Uygulamalı mı göstereyim storm?"

KATARSİSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin