33. Bölüm

14K 468 46
                                    

Medyada Dicle ve Hazal

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Medyada Dicle ve Hazal.

"Sen, bebeğim, asla insanlara kanma, aldanma. Ölümün kokusunu alan, Azrail'in gölgesini gören korkaklar gibi ardına bakmadan kaçıp gidiyorlar. Asla 'arkamda dağ var' diye yaslanma;güvendiğin dağlara kar yağar da üzerine çığ düşer ve sen ne olduğunu anlamazsın. Benim annem ve babam, ağabeyim uğruna benden vazgeçtiler. Ama sana yemin ederim ki ben senden asla vazgeçmeyeceğim. Baban kim olursa olsun, sen benim evladımsın. Hem iyi hem kötü günümde benimleydin, ben de her daim seninle olacağım. Senden af diliyorum bebeğim; varlığını ilk öğrendiğimde seni ve kendimi yok etmek istedim. Böyle zalim bir dünyaya masum bir can getirmek istemedim. Belki sen bu felaketin içindeki mucizesin, belki bir gün babanın ve atalarının kurduğu bu kötü düzeni değiştirecek kurtarıcımızsın..."

Doğuma son üç ay kalmıştı. Zaman daraldıkça içi kıpır kıpır oluyordu. Ancak yüreğinde endişe taşımadığını söylerse yalan olurdu. Azad'ın yeni getirttiği boy aynasının karşısına geçti ve yan dönerek kendisini incelemeye başladı. Gözlerini kapattı bebeğini hissetmek için, fakat o sırada başka bir şey hissetti. Zalimoğlu, Dicle'nin arkasına geçip ona sarılmıştı. İçi ürperen genç kadın yavaşça kocasının güçlü kollarından kurtuldu.

"Bu gece bir düş gördüm. Düşümde Batman'da omuz omuza mücadele ettiğim ve yanımda şehit düşen Seymen Teğmen göründü. Kucağında ise beyaz ipeklere sarılmış bir bebek vardı. Bana 'bu senin oğlun Seymen' dedi ve o küçük meleği kollarıma bıraktı. Olur da Rabbim bize bir erkek evlat nasip ederse, adı kuşkusuz Seymen olacaktır." Genç kadın, Azad'ın parıldayan gözlerini görünce anın büyüsünü bozmak istercesine araladı dudaklarını:

"Olur da kızım olursa, o vakit adı Asmin olacaktır. Sende bunu böyle bilesin. Ona baktıkça neden evli olduğumuzu hatırlatır bize. Hatırlatsın ki, bizden asla mutlu aile tablosu olmayacağını aklımıza kazsın."

Azad Ağa, bu sözlerin karısının eylemlerinden biri olduğunu anlamış ve sessizliğini korumuştu. Bu sefer Zalimoğlu eline aldığı kravatla aynaya döndü. Dicle etrafı toplamakla meşgulken, kocasının kendi kendine söylenmesi dikkatini çekti.

"Dicle, gel de kravatımı sen bağla. Bir türlü beceremem şunu..." Normalde yapmazdı da birazdan avluda Kevser Hanım'ın adakları kurban edilecekti. Hoca efendi duaya başlamadan tüm aile salonda toplanacaktı. Bu sebepten ikiletmeden karşısına geçerek kravatı bağlamaya başladı. Tüm dikkatini elindeki bez parçasına veren genç kadın, izlendiğini anladığı an ela gözlerini Azad'ın siyahlarına dikti.

"Yarın Mardin'e hastaneye gidiyoruz, anama demedim heyecan yapmasın diye. Onca dertler tasalar gidince benim de merakım arttı..." Elini karısının karnına götürdü. "...Bakalım aşiretimin ağası mı burada, yoksa başımın tacı mı..." Azad'ın söyledikleri bir kulaktan girip diğerinden çıkıyordu. Genç kadın bu anı daha önce yaşadığından o kadar emindi ki zihni bununla meşguldü. Tabii ya, iki sene önce Boran tekrar Cizre'ye geldiği gün. Ablasını ararken, perişan halde aynanın önünde savaşan eniştesine yakalanmıştı. O günde kravatını böyle bağlamıştı. O vakitler aralarında Toros Dağları kadar mesafe varken, şimdi ise tek engel Dicle'nin karnıydı.

Eɴɪşᴛᴇᴍɪɴ KᴜᴍᴀsıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin