9. Bölüm

194 7 4
                                    




"Arkamda birini hissettim."

Arkama döndüğümde Berk'i gördüm. Berk!? En sevmediğim insanlardan biriydi.

"Ne yaptığını sanıyorsun!?" diye bağırmaya başladım. O ise beni kendine daha çok çekerek:

"Hadi ama bunu istediğini ikimiz de biliyoruz." deyip dudaklarıma doğru eğildi. Şaşırmış ve iğrenmiştim. Bu kadar ileri gideceğini beklemiyordum. Yüzüne tokatı yapıştırıp:

"Allah'ın cezası, sapık herif! Ne yaptığını sanıyorsun!?" deyip cümlem daha bitmeden taşaklarına diz attım. Yerde kıvrılmaya başlamıştı sapık herif. Herkes bizim olduğumuz yere toplanmaya başlamıştı. Ben de ufaktan tuvalete doğru, kızlara da el ederekten, yürümeye başladım.

"Ne yaptığını gördünüz mü sapığın? Resmen hasta ya! Hastalıklı!"

"Tamam Merve'ciğim sakinleş biraz. Sen iyi yaptın vurmakla. Valla benim bile içimin yağları eridi." dedi Nefes sinirli bir ses tonuyla.

"İstiyorsanız gidelim. Artık bir tadı kalmadı. Evde devam ederiz eğlencemize." dedi Maral.

"Kızlar, gerçekten özür dilerim. Gecenizi mahvettim. Ha, bu arada Maral Hanım, sizi görmedim sanmayın. Çocuğun ağzına girecektin resmen sırf mavi gözlü, siyah saçlı diye. Bari numarasını aldın mı?" deyip gülmeye başladık.

"Ne özürü saçmalama. Sen doğruyu yaptın." dedi Nefes. Ardından Maral:

"Herhalde numarasını aldım. Benden kaçar mı?" dedi havalı bir şekilde.

"Dikkat et de havanı indirmesinler." deyip gülmeye başladık. İlk defa Nefes mantıklı bir soru yöneltti:

"Hepimiz içkiliyiz. Arabayı kim sürecek?"

"Çok güzel bir soru. Taksi çağırırız. Yarın arabayı alırız." dedim. Barın çıkışına doğru yöneldik. Rüzgarlar ortalıkta gözükmüyordu. Dışarıya çıktığımızda valeden taksi çağırmasını istedik. Taksiye binip eve gittik.

-Evde-

Rüzgar hala gelmemişti. Kızlarla üstümüzü değiştirmeden direkt salona attık kendimizi. Biraz kendimize gelmek için türk kahvesi yapmayı önerdim ama hiç kimsede bunu yapacak hal yoktu. Yine ben son bir gayretle mutfağa doğru yöneldim. Kahveleri yaptıktan sonra geri döndüğümde ikisi de uyuyakalmıştı.

Üstlerini örttükten sonra kahvemi içmek için bahçeye çıktım. Kahvemi yudumlarken aynı zamanda müzik dinliyordum. Saat gece 02.00'dı. Bu saatte dinlenebilecek en iyi şarkılar Kayahan "Yemin Ettim", Ahmet Kaya "Kum Gibi", Müslüm Gürses "Mutlu Ol Yeter"... Aynı zamanda düşünüyordum. Kendimi, hayatı, arkadaşlarımı, geleceğimi, onu... onunla olabilecek geleceğimi...

Bu düşüncelerimden beni kopartan şey bahçe kapısının sesi oldu. Gelen Rüzgar'dı. Doğru düzgün yürüyemiyordu. Yüzü yara bere içindeydi. Hemen endişeyle yanına koştum.

"Ne oldu sana böyle? Kim yaptı bunu?"

"İçeri girelim anlatırım. Hem önemli bir şey değil o kadar."

"Saçmalama. Yüzünün halini görmüyor musun? Gavura vurur gibi vurmuşlar. Bir de saçmalama diyor." Hemen odasına götürdüm. Yaralarına pansuman yapmak için sağlık çantasını getirdim.

"Anlat bakalım. Nasıl oldu bu yaralar? Kapıya çarpmadığına göre kapı sana çarpmış anlaşılan."

"Ihh.. yavaş yap şunu biraz daha çok acıtıyorsun. Hem bu dediğine çok pişman olacaksın."

"Nasıl pişman olacakmışım?" dedim daha çok bastırarak çünkü çok sinirlenmiştim onun bu hale gelmesine sebep olanlara.

"Şunu yavaş yap dedik. Niye daha çok bastırıyorsun." deyip bileğimden tuttu. "Beni dinleyecek misin artık?"

"Tamam, dinliyorum. Buyur anlat." dedim sitemli bir tonla.

"Senin için yedim ben bu dayağı." dedikten sonra donup kalmıştım.

"B-benim için mi? Nasıl yani?"

"Ya sen Berk'e ağzının payını verdikten sonra Berk'in köpekleri seni bulup döveceklerdi. Ben de durur muyum? Aldım hepsini arka tarafa 'Siz hayırdır, ne iş? Kim kimi dövüyor?' deyince bana dört kişi daldılar. Neyse ki olayı oradaki güvenlik görmüş de beni kurtardı. Berk'i ve diğerlerini de içeri aldılar zaten. Yani böyle gelişti olaylar."

Donakalmıştım. Ne yapacağımı bilmiyordum.

"Pişt! Merve, iyi misin? Noldu? Niye dondun kaldın?" dedi endişeli bir şekilde. Gözlerimden yaşların akıp gittiğini hissettim. Ardından bana sarıldı.

"Çok özür dilerim. B-Ben böyle olmasını istememiştim. Ben artık birilerinin benim yüzümden acı çekmesinden çok yoruldum." dedim hıçkırarak. Bir süre sarıldıktan sonra yaralarını sarmaya devam ettim. Rüzgar uyuduğunda saat 4'de yaklaşıyordu. Yatağıma gitmek yerine yürüyüşe çıktım. Fark etmeden bloğunun önüne gelmiştim.

imkansızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin