11. Bölüm

170 9 0
                                    

Eve geri döndüğümde kızlar hala uyuyordu. Onları uyandırdıktan sonra duş almaya çıktım. Hala dün geceyi düşünüyordum. O günün kırgınlığı vardı ama garip bir huzur vardı içimde. Kendimi yenilenmiş hissediyordum. O, bana çok farklı şeyler hissettiriyordu. Alışık olmadığım ama bir o kadar da açlığını hissettiğim bir duyguydu. Ama hala ona tamamen güvenebileceğimi sanmıyordum. Kendimi bir kez daha öyle bir duruma sokmayacaktım. Çok büyük hatalar yapmıştım. Bir daha bu olmayacaktı. Bir daha asla sevdiklerime benim yüzümden zarar gelmeyecekti. Asla.

Üstümü giyindim. Tüm gece uyumamış olmanın yorgunluğu şimdi geliyordu. Aslında şu an uzanıp yatsam kim ne yapabilir ki. Bu düşüncelerimi tüm gece mışıl mışıl uyuyan Nefes Hanım bozdu:

"Haydi hazırsan çıkalım. Geç kalacağız yoksa." dedi. Saate baktım belki itiraz edebilirim diye ama saat 11.30 olmuştu bile. Rüzgar'ın yaralarına baktıktan sonra hemen çıktık. Tabi kızlar şaşırmıştı Rüzgar'ın bu haline. Altında endişe ve merak yatan sorularını yönelttiler.

"Nasıl oldu bu?"

"Kim yaptı sana bunu?"

"Ne zaman oldu?"

"Tamam sakin, teker teker gelin. Yolda giderken anlatırım geç kalıyoruz." dedim kızgın bir tonla. Yolda olanları anlattıktan sonra onların da morali bozulmuştu. Maral ortamı biraz değiştirmek için başka bir konu açmıştı.

Maral aslında hep böyleydi. Ciddi ya da üzgün bir ortam olsun hemen konuyu değiştirmeye çalışırdı. Onunla ortaokuldan beri arkadaştık. Onu hep kardeşim gibi gördüm. Her kötü, iyi, utanç verici ve mutlu olduğum zamanlarda yanımdaydı.

Nefes de aynı şekildeydi. Üçümüz hiç ayrılmamıştık yıllar boyu. Bazen düşünürdüm 'Onlar olmasaydı nasıl olurdum?', 'Bu kadar sorunu tek başıma göğüsleyebilecek miydim?' diye. Sırf onların mutluluğunu izlemek için her şeyi yapardım. Onlar da benim mutluluğum için. Biz birbirimizin her şeyi olduk.

Neyse ki derse zamanında gelmiştik. Onun dersiydi. Nasıl davranacağımı, ne yapacağımı bilmiyordum. Bu bilinmezlik beni korkutuyordu. Aslında çok uykum vardı. Tek dileğim şu anda dersi uyuyakalmadan geçirmekti. Sınıfa girdiğimiz an herkes Rüzgar'a ne olduğunu sorup duruyordu. Bu uğultu Faris Hocanın içeri girmesiyle kesilmişti. Sınıfa, sinirli ve keskin bakışlarla bakmaya başlamıştı. Nasıl bu kadar sakin ve normal davranabiliyordu.

"Evet, arkadaşlar bu dersimizde Roma Hukukunu işleyeceğiz..." gözlerim hafiften kapanmaya başlamıştı bile. Anlattığı her şey, özellikle de o ses tonuyla, ninni gibi geliyordu. Ses tonu, sanki cama vuran yağmur damlaları gibiydi. Çok sert ama aynı zamanda huzur vericiydi.

Rüzgar'ın kolumu dürtmesiyle uyanmıştım. Uykulu bir ses tonuyla:

"Ne? Ne oldu, ders mi bitti?" dedim.

"Günaydın, bak geldik." dedi alaycı bir ses tonuyla.

"Ha ha ha ha(!) Ne kadar komiksin sen öyle. Hoca fark etmedi di mi?"

"Yok, nerden fark edecek? Kaç tane öğrenci var sınıfta." dedi eliyle göstererek. Öğretmen masasına bakmıştım.

Yanında bir tane kadın hoca vardı. Sanırım Bahar Hocaydı. Bu kadını hiç sevmezdim. Çevre Hukuku dersine giriyordu. Çok gıcıktı. Bana takmıştı resmen. Notlarım yüksek olmasa sınıftan geçirmeyecekti. Kıskanç hissediyordum. Ama neden? Niye kıskanıyordum? O benim hocam dışında bir şey değildi. Tam o sırada gözlerini bana çevirdi. Yine olmuştu işte.

Onun gözlerine bakınca kendimi başka bir boyuttaymış gibi hissediyordum. Resmen kayboluyordum. Etraftaki her şeyi, herkesi unutuyordum, kendimi bile. Ama o kayboluş o kadar güzel ki yolumu bulmaya korkuyordum. Yine Rüzgar'ın kolumdan dürtmesiyle gerçekliğe dönmüştüm.

"Nerelere dalıp gidiyorsun böyle? Yoksa dün akşam benim bilmediğim bir şey mi oldu? Dün dışarı çıktığını gördüm, uyumamışsın da. Yoksa siz dün akşam!?" dedi meraklı ve alaycı bir şekilde.

"Hayır, saçmalama olmadı öyle bir şey. Onunla alakalı hiçbir şey olmadı. Sadece kafamı dağıtmak için yürüdüm o kadar." dedim sinirli bir tonla.

"Peki öyle olsun. Ama yemezler canım."

"İnanmazsan inanma be!" dedim sinirle kalkarak. Arkamdan hala anlatmamı istiyordu.

"Hadi anlat ya ne oldu? Lütfen vallaha kızlara söylemem, lütfen!"

"Hayır, Rüzgar sana olmayan bir şeyi anlatamam boşuna yalvarma." tam o sırada kapıdan çıkarken yine o sesi duydum:

"Merve, bi iki dakikan varsa bakar mısın? Ödevin hakkında konuşmak istiyorum." bir anda stres yapmaya başlamıştım. Gerilmiştim. Ödevimde bir sıkıntı mı vardı? İmkansız nasıl olabilirdi. Çok özenli yaparım. Rüzgar'a dönüp:

"Bekle beni dışarda, geleceğim birazdan." dedim. Bunu dememle imalı bakışlar atmaya başlamıştı. Yaraları olmasa elime ilk geçen şeyi fırlatacaktım. Faris Hocaya dönerek:

"Buyrun hocam. Bir sıkıntı mı var ödevimde?"

"Bilgi açısından hiçbir eksiğin yok ama bir şey eksik."

"Neyi eksik hocam?"

"Kendinden bir şeyler katmalısın bunlara yoksa farkın olmaz. Sen sadece bilgileri işliyorsun. Böyle olmaz biraz benliğini kat ödeve, tamam mı? Onun dışında eksiğin yok, harika olmuş. Dediğime bak sonra tekrar getir. İki hafta mühlet sana, tamam mı?" dedi tebessüm ederek. Bu konuşma bana dün akşamı hatırlatıyordu. Bir şey diyemeden salak salak gülümsemeye başlamıştım. Faris Hocanın:

"Bak yine cevap vermiyorsun. Tamam mı?" demesiyle kendime geldim:

"Tamam." dedim başımla onaylayarak. Rüzgar kapının dışında bekliyordu. Neden çağırdığını anlattım. Sonra çok acıktığımı bir şeyler yemek istediğimi söyledim.

Ne oluyordu bana?

imkansızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin