>17<

624 83 63
                                    

Donghyuck'un sıkıldığını söylemek yetersiz kalıyordu.

Bu sabah, Mark onu sırt çantasında götüremeyeceğini söyledi çünkü Hina ile oryantasyon yarışına girmesi gerektiğini söyledi. Ve Haechanın burada olduğunu bilmediğini söyledi. İşte Donghyuck burdaydı, yatakta uzandı, uyudu, odanın içinde dolaştı, uyudu, odanın içinde dolaştı, tekrar uyudu, banyoda yürüdü, uyudu, odanın içinde dolaştı, bininci kez yine uyudu.

Evet, yapacak daha iyi bir şeyi yoktu. Mark pelüşünü getirmemişti. Odada televizyon yoktu. Dışarı çıkmıyordu...sıkılmıştı.

Sanki tanrı dualarını duymuş gibi odanın kapısı açıldı, yorgun bir Mark ortaya çıktı.

"Mark!" Donghyuck heyecanla ayağa fırladı.

"Hey." Mark kayıtsız bir şekilde cevapladı ve ayakkabılarını çıkardı.

"Günün nasıl geçti?" Donghyuck kuyruğunu Mark'ın koluna değdirerek sordu.

"Sevdiğim kız ile güzel bir gün geçirmek istedim ama senin zarar gördüğünü öğrenmesi ve bütün günü seni sorarak geçirmesi mükemmeldi." Mark sinirle konuştu. "Hayatımın bir saniyesini senden başka bir şey düşünmesine izin veremez miyim?!"

Donghyuck, Mark ona sevdiği kızdan bahsettiğinde göğsündeki acıyı görmezden gelerek gülümsedi. Kıskanıyor muydu? Evet ama bu kesinlikle Mark'ın sahibi olmasa bile kimsenin sahibine yakın olmasını istemediği içindi.
(ç/n : yeme bizi hyuck aşıksın.)

"En azından seninle ilgileniyor!" Donghyuck parladı.

Mark, ellerini yıkamak için banyoya gitmeden önce omuzlarını silkti. Geri geldi, gömleğinin etek ucuyla ellerini kuruladı ve kendini yatağa attı.

"Ne yapıyorsun?" Donghyuck başını eğerek sordu.

"Uyuyorum." Mark gözlerini kapatarak yanıtladı. "Bu yüzden çeneni kapa, çok gürültülüsün."

"Ne!" Donghyuck gözlerini genişletti. "Uyumak yok! Bütün gün seni bekledim! Şimdi benimle oynamalısın!"

"Hayır." Mark sırtını Donghyuck'a çevirerek yanıtladı.

"Evet." Donghyuck, Mark'ı sallayarak sızlandı. İnsan hareket etmediğinden, Donghyuck kolunu ısırdı. İki sivri dişini etin içine bastırdı. İnsanın acı içinde çığlık atmasını sağladı.

"Ah! Seni pislik!" Mark kedinin kafasına vurmak için elini kaldırdı. Ancak melezi en korkmuş bakışla, Mark'ın eline bakan gözleri ve düşmek ile tehdit eden gözyaşları ile ışıldayan gözlerini görünce hareket etmekten vazgeçti. Ama en çok şok edici şey Mark, kedinin ondan birkaç metre uzakta, odanın bir köşesinde cenin pozisyonunda sanki sık sık başına geliyormuş gibi titriyor olmasıydı.

Mark hemen elini indirip ayağa kalktı. Yaratığa şefkat dolu gözlerle baktı. "Üzgünüm Donghyuck, seni korkuttum. Sana zarar vermek istemedim." dedi sakince. Burnunu çekmekte olan çocuğa yaklaşarak "Y-yaklaşabilir miyim?" emin olamayarak sordu.

Donghyuck başını salladı. Mark'ın ona bebek adımlarla yaklaşmasına baktı.

Mark yeterince yaklaştığında, kedinin boyuna gelecek şekilde çömeldi.

"Seni böyle korkutan ne?" Donghyuck'un kafasını okşamak için elini uzatırken sordu ama çocuk bir kez daha elinden korkarak irkildi. "Afedersin." Mark elini geri çekti.

Donghyuck, tamamen geri çekilmeden önce Mark'ın elini kavradı ve Donghyuck'ın gözyaşlarını baş parmağı ile sildi. "Seni yatağa taşıyacağım olur mu?" yumuşak bir sesle sordu.

Cat fight - Markhyuck (çeviri) ✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin