1) Toprak Karasular'ın çocukluğu

310 84 80
                                    

Toprak Karasular 24 Haziran 2004 İzmir, Konak doğumluydu. İzmir'in en büyük ilçesi Buca'da yaşıyordu -Buca'nın nifusu tam olarak 507773 tür-

Toprak, çok hassas bir çocuktu. İnsanların alışık olduğu birçok sese dayanamazdı (konser, düğün, parti eğlence, kutlama sırasında çıkan sesler gibi.) Gözleri bazen bir araba farı karşısında acıyordu. Bir kişiyle kavga edemeyecek kadar güçsüzdü. Anlayacağınız çok hassas ve zayıf bir çocuktu o. Ama çok karakterli bir çocuktu. Doğayı ve hayvanları çok sever, insanların en zor anlarında hep yanında olurdu. İnsanların gözünde ise Toprak; zayıf, güçsüz ama çok iyi ve sevimli bir çocuk olarak görünürdü. Onun kötü yanları ne kafar zayıfsa iyi yanları da o kadar güçlüydü. Her şeyden önce, doğaüstü bir zekaya sahipti Toprak. Bu Einstein, Tesla, Edison, Howking gibi dünyaca ünlü bilim insanlarının gençliğiyle kıyaslanıcak cinstendi. Onunla derslerde yarışamazdınız. Matematikte en zor soruları bile inanılmaz kısa sürelerde çözer, Türkçede muazzam üslubu ve dili enfes kullanımıyla harikalar yaratırdı.

Spor derslerinde öğretmenleri Ahmet Hoca onlara sık sık futbol oynamak için izin verirdi. Toprak, takımını hep kendisi seçen, onları muhteşem stratejilerle zafere götüren herkesin "beni al, beni al" dediği bir kaptandı. Ayrıca insanüstü bir kaleciydi. Onun rakibiyseniz ve forvetseniz, ne kadar çalışsanızda, antrenman yapsanızda, ne kadar formunuzda olsanızda ona nerdeyse hiç gol bile atamazdınız, yemezdi.

Toprak'ın hiç sevmediği insanlarda vardı, çok sevdiği insanlarda. Yine bir gün, sevmediği bir çocuk olan Abdullah, bir ağaca bakar ve "sen ne pislik şeysin böyle, keşke olmasan yoldaki güzelim arabayı görmemi engelliyorsun" dedi. Toprak, "O olmasa nasıl nefes alıcaksın?" diye soracaktı ki; ağaç bir anda Abdullah'ın ayağının üzerine düştü. Kesinlikle ayağı kırılmıştı, başka hiç ihtimal yoktu Abdullah için. Arkasından gelen toprak, "şimdi bak o 'güzelim' arabaya" diye cevabı yapıştırdı! Derken doğaüstü bir olay gerçekleşti. Ağaç olması gereken yere, geldiği gibi geri dönmüştü. Yeniden olduğu yerdeydi. Onun şansına, Abdullah acıdan bayılmış, baygın halde yatıyordu. Toprak bunu farkedince, "ne kadar şanslıyım, baygın olmasa kesin benim üstüme kalırdı" diye düşündü.

Abdullah onu çok dövmüştü. Sık sık dayanılmaz acılar çektiriyordu ona. Okul yönetimi, Abdullah'a ceza verse de, suçu "kavga" olduğu için, önemli cezalar almıyordu. Üstelik son zamanlarda bunu okul dışında yaptığı için, öğretmenleri ceza da veremiyordu. Abdullah'ın yaptığı her şey yanına kalmaya başlamıştı. Bazen dersin ortasında sessizce Toprak'ın kulağına yaklaşıp, fısıldama mesafine geldiğinde, Toprak'ın kulağının dibinde bütün gücüyle haykırarak Toprak'ın adeta kulaklarını patlatıyor, onun acı çekmesiyle de dalga geçiyordu.

Bunları bilen Toprak, Abdullah'ın baygın haline gram üzülmedi, aksine sevindi. "Umarım bütün arkadaşları bu acıyı çeker" dedi ve yoluna devam etti. Birkaç saat sonra ayılan Abdullah, olanları unutmuştu. Bu sayede Toprak, olayları hatırlayan tek kişi olarak kaldı.

Toprak, yine bir gün okula gidiyordu. Dersleri, her zamanki gibi, çok eğlenceli geçmişti. Toprak, ders çalışmayı, kitap okumayı, hayal kurmayı severdi. Son ders beden eğitimiydi.

Bu derste -o bunu sonradan öğrenicekti- Tengri Cadılık Ve Büyücülük Okulu'ndan ona "büyülü dünyaya katılma ve eğitim görme teklifi" vermek için insanlar gelmişti. Hikayenin başında da söylediğimiz gibi. O bir büyücüydü.

Tabi o esnada Toprak, her zaman olduğu gibi, en yakın arkadaşlarını takıma almıştı.

Tengri Cadılık Ve Büyücülük Okulu'nda 6 bina vardı, bunlar; Uzay, İnci, Zümrüt, Okyanus, Menekşe ve Işık. Her bina baş öğretmeni, Toprak'ı izlemesi için bir kişi seçip göndermişlerdi. Onlar hemişeri (büyücü olmayan insan topluluğna "hemşeri" diyorlar) gibi giydirilmiş büyücü öğretmenlerdi.

Toprak'ın olağandışı kaleciliğini gören Işık binası sorumlusu Fikri Hoca "bu çocuk Işık binasına gelirse, kalecimiz olmazı için elimden ne gelirse yapıcağıma hepinizin önünde yemin ederim" dedi diğer sorumlu öğretmenlere. Uzay sorumlusu Emin Hoca "Toprak Karasular, size gidecek öyle mi? Hehe, güldürme beni! Kesinlikle bize gelir böyle öğrenciler. Göreceksin o da bizim binamıza gelicek" dedi. Bunun üzerine Fikri Hoca "Bence, Toprak Karasular bizim binamıza gelecek ve 'EFSANEMİZ' olucak!" dedi.

Bu arada maçın sonuna gelinmişti. Maç 0-0 bitmek üzereydi ki, bir penaltı oldu. Topun başına ise arkadaşları "Toprak gel sen kullan" diyerek Toprak'ı çağırdılar.

Toprak geldi, kaleciye baktı. Bir köşeyi seçmişti kaleci, ama nereyi seçtiğini Toprak tam kestiremiyordu. O yüzden topu yavaşça kalecinin üzerine attı.

Hisleri onu yanıltmadı, kaleci o daha topa vurmadan sol köşeye atlamıştı. Ve gol! Toprak, takımını 1-0 lık zafere götürmüştü. Rakip kaleci ise, onun en sevmediği kişi olan, Abdullah'tı.

Maçtan sonra Ahmet hoca onlara -üstlerine okul üniformasını giydikten sonra- eve gitmelerine izin vermişti. Çünki son dersti ve bu derste bitmişti.

Okuldan yeni çıkmıştı ki, ailesi onu aldı ve bir arabaya bindirdi. Evlerine arabayla gittiler. Bu araba yetkililer kendisine "hemişeri" süsü verilsin diye okul tarafından verilmişti.

Toprak, evde her şeyi öğrendi. Büyücü olmasını, reflexlerinin bu yüzden bu kadar iyi olduğunu. Doğaüstü zekasının büyü yeteneği sayesinde geldiğini... Tabii ki Toprak, bu teklifi kabul etti. O artık Tengri Cadılık Ve Büyücülük Okulu öğrencisiydi...

Toprak Karasular 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin