💙
Şık bir restoranda önceden ayırtılmış bir masada oturuyordum. Üzerimde siyah, dar kesimli bir takım vardı. Saçlarımı sıkı bir atkuyruğuyla toplamış, makyajımı kırmızı rujumla imzalamıştım. Sandalyemde geriye doğru yaslanıp bacak bacak üstüne atmış misafirlerimi beklerken tırnaklarımı masaya ritmik bir hareketle vurup duruyordum. Karşıdan yaklaşan patronumu gördüğümde doğrulmadım ya da onu beklediğimi belirten herhangi bir tavır sergilemedim. İfadesiz yüzümde kıpırdayan tek şey ona çevirdiğim gözlerimdi.
Benim gibi o da siyah bir takımla ceketinin içine beyaz gömlek giymişti. Çenesini kaplayan sakalları düzgünce kesilmiş, yüzü sert bir ifadeye bürünmüştü. Birbirimize iki alacaklı gibi bakarken gelip karşıma oturdu.
"Size ihtiyacım yok," dedim selamsız, sabahsız.
"Sana neye ihtiyacın olduğunu sorduğumu hatırlamıyorum."
"Bu benim davam."
"Bu benim şirketim Bensu. Bunları zaten konuştuk."
Yaklaşan adamları görünce patronuma son bir keskin bakış atıp ayağa kalktım ve genişçe gülümsedim. Bunun içtenlikle ilgisi yoktu elbette. Ama meziyetlerim arasında yalancılığım kadar oyunculuğum da öne çıkardı. Bu ikisini beraber kullandığımda tehlikeli biri olduğuma inanırdım. Kuzey Bey benim gibi gülümsemese de az önceki sivri tavrını geri çekmiş, konuklarımızı karşılamak için ayağa kalkmıştı.
Misafirler üç kişiydi. Biri holding ortağıydı ki asıl önemli müşteri oydu. Diğer ikisi de önemli bir şirketin sahipleriydi. Herkes masaya geçtiği andan itibaren Kuzey Bey'le husumetimizi bir kenara bıraktık. O beni neden işten çıkarmasının söz konusu olmadığını açıklarken ben de onlara Turgay Kalaycı'nın davasından bahsettim. Adamın belgelediğim yolsuzluklarını açıklayıp ahbaplıklarının onlara zarar verebileceğini ima ettim. Tabii bu durduk yere olmazdı ama şirketim bu dava yüzünden müşteri kaybederse çok üzüleceğimi ve bir şeyler yapmam gerekeceğini onlara anlattım. Sıraladığım tüm bu sebeplerin yanı sıra, kendilerine karşı tehdit olan durumları araştırıp benimle bilgi paylaşımı yaparlarsa kendilerine bir zarar gelmezdi.
Söyleyeceklerim bittiğinde Kuzey Bey olaya başka bir bakış açısıyla yaklaşıp müşterilerin kararlarını sorgulamasına ve Turgay Kalaycı'nın buna değmeyeceğine karar vermesine yol açtı. Yani yemeğin sonunda ne işimden olmuş ne de şirketime müşteri kaybettirmiştim.
Bunu söylemekten nefret etsem de Kuzey Bey olmasa masadaki sohbetin seyrinin aynı şekilde ilerlemeyeceği ortadaydı. Adamlarla el sıkışıp ayrıldığımızda masada yine baş başa kaldık. Kuzey Bey'e dönüp yüzüne dik dik baktım. Son bir buçuk saattir dostça işimize baktığımız düşünülürse bu kadarı sahiden de fazlaydı ama gece beni nasıl kızdırdığını henüz unutmamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Işığı ve Mavi
Romance"Başarı bir yolculuktur. Bir varış noktası değil." Bu cümleyi duyduğum anı hatırlıyorum. Kucağıma bir deste büyülü sözcük bırakılmış gibi hissetmiştim. İçimde biriktirdiğim tüm yenilgilere başkaldırmak için ihtiyacım olan küçük bir kıvılcım yakalam...