💙
Ofisimin kapısı tıklatılınca başımı önümdeki dosyalardan kaldırmadan cevap verdim. İçeri giren Alkan, "Merhaba Bensu Hanım," dedi. "Bugün çok güzel görünüyorsunuz."
Sadece gözlerimi çevirip sert bakışlarımı yüzüne diktiğimde dişlek gülüşü tekledi ve rahat duruşu dağılıp gerilerek karşımda dimdik durdu. "Şey, Baran Bey sizden Timuçin Özer'in dosyasını almamı istedi." Masamın arkasındaki duvarı kaplayan üç katlı kısa kitaplığa dönüp kırmızı klasörlerden birini çekerek Alkan'a uzattım.
"Teşekkürler," deyişi hayal kırıklığı doluydu. Muhtemelen kasıntının teki olduğumu düşünüyordu ancak ona nezaketen gülümsesem hayallere kapılıp laubalileştiği için böyle davranmaktan başka çare bulamıyordum. Gerçi başka adamlara da gülücükler saçtığım söylenemezdi ama en azından zararsız bulduğum iltifatlara bir teşekkürle cevap veriyordum.
O çıkarken Hülya Hanım içeri girdi. "Zavallı çocuğa biraz merhamet göster," dedi gülerek. "Etrafında pervane oluyor."
"Ben stajyerken kimseye dikkat edecek vaktim yoktu. Pervane olabildiğine göre çok boş vakti olmalı. Ona biraz iş yüklemelisiniz. Benim canımı çıkarıyordunuz."
"Onun da çıkarıyorum, güven bana."
Kollarını sandalyenin iki yanına dayayıp bacak bacak üstüne attığında sohbet etmek için uğradığını anladım. "Kahve?"
"Lütfen canım," dedi gülümseyerek. İkimiz için orta şekerli Türk kahvesi isteyip işlerimden bir süreliğine uzaklaşarak dikkatimi ona verdim. "Nasıl gidiyor?"
"Katılmanız gereken seminere beni gönderdiğiniz için bu akşam mesaiye kalacağım," dedim masamdaki kargaşayı işaret ederek. "Artık stajyeriniz de değilim. Bana bunu neden yapıyorsunuz?"
"Çünkü bir tek sen hepsinin altından kalkabiliyorsun. Artık stajyerim olmadığın için bana hayır deme özgürlüğüne sahipsin, biliyorsun."
"Ah, bunu duyduğuma sevindim," dedim alaycı bir bakışla. Hülya Hanım'ın dostluğunu seviyordum. Yanında çalışmaya başladığımda bu şirketten sağ çıkamayacağımı düşünmüştüm. Ya da bir senenin sonunda tüm saçlarımın beyazlayacağına inanıyordum. Ancak bunlar olmamıştı. Benim çalışma azmimi gördükçe takdir etmiş fakat acımasızlığını da arttırmıştı. Zor bir patrondu. Canıma okuyordu fakat bildiğim her şeyi öğrenmemi sağlamıştı. Zorlandığım zamanları fark etmiş, bana destek olmuştu. Nihayet mezun olup burada bir avukat olarak işe başladığımda ise beni çalışanı olarak değil, meslektaşı ve dostu olarak görmüştü. Ara sıra ona olan vefamı çıkarları için kullanıyordu ama bunu öyle tatlı dille yapıyordu ki kızamıyordum bile.
"Yarın büyük gün," dedim önündeki önemli davayı kast ederek. "Bir kahve molası vermenize şaşırdım." O sırada kahvelerimiz gelince ofis kahvenin kokusuyla doldu. Fincanımdan bir yudum alırken benim de bu molaya ihtiyacım olduğunu fark ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Işığı ve Mavi
Storie d'amore"Başarı bir yolculuktur. Bir varış noktası değil." Bu cümleyi duyduğum anı hatırlıyorum. Kucağıma bir deste büyülü sözcük bırakılmış gibi hissetmiştim. İçimde biriktirdiğim tüm yenilgilere başkaldırmak için ihtiyacım olan küçük bir kıvılcım yakalam...