21.

8.8K 1.4K 237
                                    

💙

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


💙

Bütün akşam güzel bir yatta, denizin ortasında sevgilimle vakit geçirmek çok güzeldi ama onca üşümenin bir bedeli olacağını sabah uyandığımda anlamıştım. Vücudum ıslak bir bez gibi ağırlaşmış, her yerim ağrıyor, başımdaki ağrı ise şakaklarımı dürtüp duran sivri bir bıçak gibi beni dürtükleyip duruyordu.

Aslında bugünü evde geçirmeliydim. İşe gidip kendimi yorarsam yarına daha da beter uyanırdım ama Akar Holding'in avukatları geleceği için evde durmam söz konusu değildi. Birkaç gün sonra kaçırabileceğim olası görüşmeler olacakken burada da bulunmazsam davadaki varlığımın göz ardı edilmesinden endişeleniyordum. Kendi şirketim tarafından olmazdı bu ama rakiplerimle tanışmayı, o toplantıda söylenecek ezici bir cümle varsa bunu söylemeyi tercih ederdim.

Hülya Hanım'dan fırsat bulabilirsem tabii.

Hazırlanmadan önce mutfağa gidip kendime Çiçek'in hastalandığımızda içmemizi öğütlediği zencefilli, tarçınlı çaydan yaptım. İçine bal ve limon koyup canım hiç istemediği halde birkaç lokmalık bir kahvaltı ettim ki ilaç alabileyim. Bir saat sonra hazırlanmış, güzel giyinmek ve makyaj yapmak için hiç enerjim olmamasına rağmen kendimi zorlayarak yüzümü renklendirecek hafif bir makyaj ve koyu renkli pantolonlu bir takım giymiştim.

Bütün bunları sürünerek yaptığım için Jülide ben çıkmadan önce uyanmış oldu. Haline bakılırsa pek uyumuş gibi de değildi. "Günaydın," dedi darmadağın bir halde karşıma dikilip, "Hasta mısın?"

"Hasta mı görünüyorum?"

"Biraz solgunsun. İyi hissetmiyorsan işe gitme. Hasta olunca hiç çekilmiyorsun."

Yanaklarıma biraz allık sürmenin hesabını yaparken Jülide'nin yorumu yüzünden gözlerimi devirdim. Kendime dikkat eder, hastalanacak gibi hissettiğim anda durumu kontrol altına alıp kötüye gitmeden hastalığın önüne geçerdim çünkü sahiden de ağır bir hastalık geçirdiğimde aşırı derecede duygusallaşıyordum. Her zaman çelik gibi duran birisi için bu çok utanç vericiydi ve bunu bilenlerin arasında sadece hayatımın bir kısmını aynı evde geçirdiğim arkadaşlarım yer alıyordu. "Sanki bana sen bakıyorsun da," dediğimde Jülide kaşlarını kaldırdı. Daha önce sadece bir kez bana bakması gerekmişti ve her saniyesinden nefret ediyormuş gibi davranmıştı. Buna rağmen bana her zamankinden daha şefkatli ve özenli yaklaşmış, ağlayıp sızlamalarımdan rahatsız görünse de aslında birimizin burnunu dik tutması gerektiğini düşündüğünden böyle yaptığını biliyordum. İkimiz de çabuk ağlayabilen, duygusallığını kolayca açığa çıkarabilen kadınlar değildik bu yüzden birimiz dağıldığında diğerinin onu toparlaması gerekiyordu.

Jülide'nin öğütlerini dinleyip gün içinde bol vitamin alacağımın sözünü verdikten sonra şirkete geçtim. Asansörden indiğim sırada Turgay Kalaycı ile ilgili işbirliği yaptığım avukat arkadaşım aradı. "Bulduğun yolsuzluk bir fitili ateşledi," dedi Ferman selamlaştıktan sonra. "Şu site projesine bir sürü suç karıştırmışlar. Evlerini satmak istemeyenlere zor kullanarak belgeler imzalatılmış, tehdit edilmişler. Birkaç örtbas edilmiş cinayette Turgay Kalaycı ve ortağı şüpheli konumuna girdi."

Ay Işığı ve MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin